Ne olursa olsun; bir şey sıkıntısı çekilmeden elde edilince, kıymeti bilinmiyor. Bu halin tipik misali, mirasyedilerdir. Haybeden kondukları serveti har vurup harman savururlar. Alın teri ile, sıkıntısını çekerek kazananlar, kazançlarını ihtiyatlı harcarlar. İletişim araçlarının gelişmesi ile birlikte dünya küçüldü; bütün bir insanlık, adeta bir metropolde yaşıyor gibidir. Dolayısıyla, bir kentte yaşayan insanların birbirlerinin kültürlerinden etkilenmemeleri imkansızdır. Tabii, buradaki etkileşim, kim daha çok sesini duyurabiliyorsa ondan yanadır. Yani, baskın ve hatta baskıcı kültür, güçlülerin kültürüdür! Güçsüzler, burada alıcı durumundadır. Bunların kültürleri ne kadar güçlü ve sağlam temellere dayanırsa dayansın; güçlülerin (bunlar, temelsiz, güdük ve güçsüzlerin kültürlerine zıt da olabilir) kültürleri karşısında eriyip yok olmaya mahkumdur. Bir akıllıya, kırk gün deli denirse, deli olur sözü meşhurdur! Kültür yayılmacılığının en güçlü aracı ve silahı, atom bombasından da tesirli olan televizyonlardır. Bizim mesleğimiz gazetecilik olduğu için, ister istemez dikkat ederiz. Mesela, dünyada belli başlı haber ajansları vardır. Bunlar, bütün medya kuruluşlarına hizmet verirler; dolayısıyla haberin kaynağı bunlardır. İşte, bu ajansların her birisinin belirli bir haber ve yayın formatı vardır. Haberleri, bu format süzgecinden geçirerek ve buna göre dizayn ederek verirler. Örnek olarak: Afganistan Savaşı'nda bir Amerikan askeri öldüğü veya öldürüldüğü zaman, flaşa çıkar ve büyük haber olur! Televizyonlar bunu birinci haber olarak verir. Aynı savaşta, yüzlerce Afganlı öldürüldüğünde ise, bazen haber bile yapılmaz! Yapılsa bile, bültenin sonunda veya uzunca bir haberin içinde adeta yedirilir! Bundan dolayı, kimse dehşete kapılmaz ve ABD kınanmaz! Dünya üzerindeki çeşitli ülkelerin televizyonlarına bakın; yayın programlarında bir sistem görürsünüz. Çocuk saati ve bununla ilgili çocuk programları, kadın saati, yine bununla ilgili film, dizi ve programlar, haber saatleri, ana haber bülteni, sinema, kültür yayınları ve tabii eğlence programları.. Bir Alman, bir İngiliz, bir Fransız ve bir Amerikan televizyon kanalına dikkat edin; eğlence programları yalnızca hafta sonundadır ve birkaç saatliktir. Bir de, bizim kanallara bakın; eğer 24 saat yapılıyorsa; bunun hilafsız 20 saati, vur patlasın çal oynasın kabilindendir. Bu nasıl etkileşim ve ne denli eğlence anlayışıdır ki, hangi kanala, günün hangi saatinde baksanız, müzik eşliğinde tepinme ile karşılaşıyorsunuz! Şaşılacak şey ki, aynı televizyonlar, Yılbaşı gecesi eğlencesini tartışmaya açtılar! Halbuki, onların her günü ve gecesi Yılbaşı! Eğlenceden maada, başka işleri varmış gibi; illa o geceyi, Yılbaşı gecesi eğlencesini tartışıp durdular! Bizdeki eğlence kültürü (!), vallahi ne Şarkta, ne de Garpta var? Oynayalım bakalım; oynatmaya az kaldı!