Devletler arası münasebetlerde esas olan; büyük olan balığın küçük olanı yutmasıdır. Bu durumun tek istisnası vardır o da Devlet-i Aliye'dir. Devlet-i Aliye'ye yanlışlıkla Osmanlı İmparatorluğu denilmiştir. Zira Osmanlı Devleti bir emperyal yani 'sömürücü güç' değildi. Osmanlı'nın yaşadığı topraklara gidip bakın; Anadolu'dan daha fazla hizmeti, Balkanlara ve Arap topraklarına götürmüştür. Diğer ifade ile Osmanlı, almak yerine vermeyi yeğleyen tek süper devletti. Avrupa'da veya dünyanın başka bölgelerinde böylesine 'adil' bir uygulamayı göremezsiniz. Onlar, güçleri nispetinde emperyal olmuşlardır. Sömürü davranışının en son örneklerini; Birinci, İkinci Körfez Savaşlarında, Irak'ın ve Afganistan'ın işgallerinde görmekteyiz. Dün olduğu gibi bugün de emperyal gücün hedefi dünyanın zenginliklerini ele geçirmektir. Bugün için en büyük zenginlik, enerji kaynaklarıdır. Yani petrol ve doğal gaz... 90'lı yıllardan, yani Sovyetler'in parçalanmasından sonra, dünyamız iki kutuplu olmaktan çıktı. En büyük emperyal güç olarak ABD tek başına kaldı. Bir şekilde Orta Doğu petrollerine ulaşmak istiyordu. O vakitler yanında olan Saddam'ı kandırarak Kuveyt'in üzerine saldı! Ardından da kurtarıcı pozlarında gelip tüm Orta Doğu bölgesini kontrolü altına aldı. İkinci Körfez Harekâtı ile ise, bölgedeki nüfuzunu maksimum noktaya çıkardı. ABD'nin başındaki baba ve oğul Bush'lar dönemi bu şekilde sona erdi. Peki, yeni seçilen Obama döneminde ne değişecektir? Diğer bir deyişle ABD, kendi dışındaki ülkeleri sömürmekten vaz mı geçecektir? Asla! ABD, mevcut cesametini (büyüklüğünü) sürdürebilmek için, baba ve oğul Bush'ların sergilemiş oldukları politikaları uygulamak zorundadır! Devlet başkanlığına kim gelirse gelsin, ABD'nin politikaları değişmez. Bush'lardan önceki Clinton farklı mı idi? Değildi ancak Clinton'ın yöntemi, Bush'larınki gibi acımasız ve vahşi değildi! Dikkat etmişseniz, Obama da, güvenlik ve savunma konularında; Bush'un kadrolarını aynen muhafaza etmektedir!..