Erdoğan'ın manifestosu

Başbakan R. Tayyip Erdoğan önceki gün, İstanbul'daki "Uluslararası Muhafazakârlık ve Demokrasi Sempozyumu"nda çok önemli bir sunuş konuşması yaptı. Adeta manifesto hüviyetinde olan bu mühim konuşma; Türk siyaseti için bir "milat" kabul edilebilir! Gerçek demokrasiye geçişin müjdelerini veren Başbakan; 'derin devlet'e karşı 'derin demokrasi'yi işaret ederek; "Siyasi iktidarın en temel dayanağı milli iradedir ve özelliği meşruluğunu halkın genel kabulünden almasıdır. Biz hukuki ve siyasi meşruluğu her partinin 'olmazsa olmaz'ı olarak görürüz. Hiç kimse masa başında, toplumları yönlendirmeye, onlara biçim vermeye kalkmamalıdır. Türkiye'de kendine özgü bir demokrasi yerine, çoğulculuk, çok seslilik ve tahammül duygusunu sindirebilmiş bir demokrasi tesis edilmelidir" dedi. Evet... Demokratik yapımızın ana eksenindeki eksiklikler ve çarpıklıklar Başbakan'ın altını çizdiği bu cümlede ifadesini bulmaktadır. Milleti yok saymak!.. Gerçek demokraside temel dayanak millettir. Meşruluk onun iradesiyle şekillenir. Gelişmiş demokrasilerde, bu durumun doğru işleyişi; milletin emrinde Meclis, Meclis'in emrinde hükümet ve hükümetin emrinde bürokrasi şeklindedir. Bir de bunun tersine işleyişini düşünün ve bizdekiyle kıyaslayın bakalım! Yani; bürokrasinin emrinde hükümet, hükümetin emrinde Meclis, Meclis'in emrinde millet!.. İşte; masa başlarında oturup toplumları yönlendirmeye ve onlara biçim vermeye kalkmak; üstelik bütün bunları demokrasi adına ve onun kılıfında yapmaya çalışmak; milleti yok saymaktır. Millete yapılabilecek bundan büyük bir hakaret olamaz! Yani, bununla millete denmek isteniyor ki: "Sen henüz olgunlaşmadın, rüştünü ispat etmemişsin; dolayısıyla kârla zararını hesap edecek durumda değilsin! O halde, senin yerine bu seçimi biz yapalım! Senin adına biz bu kararları alalım!.. Sen, onu değil bunu iste!.. Şöyle değil, böyle yap!.." Bütün bunlar; yani şimdiye değin yapılmaya çalışılanlar, tam da Başbakan'ın vurguladığı gibi "kendine özgü demokrasi" anlamına geliyor ki, medenî âlemde bu tarzın müşterisi yoktur! AB sürecinde bize söylenenler ve yapmaya çalıştıklarımız ortadadır. Diğer bir ifade ile; bir yanlışın tespiti hem içte ve hem de dışarıda söz konusudur; bunun izalesi için de gayret sarfedilmektedir. Şüphesiz gelinen nokta; demokrasi adına büyük bir aşamadır. Daha düne kadar, bu denli eksikliğimiz ve yanlışlarımız bilinmiyordu bile! Bilinse bile, dillendirilmesi bayağı mesele idi! Şimdi bunları siyasi erkin başı yani bir başbakan dillendiriyor ve toplumun bu değişimini temin maksadıyla partilerinin öncülük edeceğini söylüyor. Demek ki, başta Başbakan R. Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarı; rahatlarını herhangi bir tesellide bulmuş değiller. Böyle gelmiş böyle gider demiyorlar. Demokrasi varsa; ya bütün kurum ve kuruluşları ile ve bunların ahenkli işleyişi ile vardır, ya da yoktur! Olmayan şekliyle de, bin bir dereden su getirmeye çalışmanın ve dışarıdan payandalı bir demokrasi görüntüsünün ardına saklanmanın kimseye faydası yoktur! AB süreciyle bu yorgan üzerimizden çekilmiş ve "kralın çıplak" olduğu cümle âlem tarafından görülmüştür! Artık, buradan geriye dönüşün imkanı yoktur. Bu saatten sonra demokrasicilik oynayamayacağız! İnanın; biz istesek bile oynatmayacaklar! Bu, milletin meselesidir... Bundan dolayıdır ki, demokratik açılımları başta böyle bir Başbakan varken tam ve kâmil manada bir an evvel yapmak gerekmektedir. Herkes üzerine düşen görevi yapmalı ve Başbakan'a yardımcı olmalıdır. Zira, bütün bu yapılmak istenilen hususlar, evvel emirde ne Tayyip Erdoğan'ın şahsının ve ne de partisinin meselesidir. Milletin meselesidir. O halde; millet de kendi meselesine sahip çıkmalı; tüm sivil toplum kuruluşları, seslerini yükselterek desteklerini göstermelidir. Böylece; hem hükümetin bu yönde atacağı adımlar için eli güçlenmiş ve hem de katılımcı demokrasi adına güzel bir örnek sergilenmiş olur.