Geçen yüzyılın son on yılında Sovyetler yıkılıp param parça oldu. Bu olay, totaliter rejimlerin sonunun geldiğinin en büyük habercisi idi ama, kimse bu durumdan ibret almadı. Almadı ki, aradan henüz yirmi sene geçmeden; birçok devlette halklar, yönetimlerine karşı ayaklanır oldu. Bu devletlerin meydana gelişleri, 1. ve 2. Cihan savaşlarından sonradır. Batılı devletlerce önce sömürge olarak kurulan bu devletçikler, bilahare; kurucularına sadık yönetimler oluşturularak sözde bağımsızlıklarına kavuşturuldular. Oluşturulan, batıya amade bu sistemlerin ayakta durabilmesi ancak zorbalıkla mümkündü. Nitekim öyle de oldu. Sömürge sisteminin devam edebilmesi için, bu ülkeciklere boylarından büyük problemler bırakılmıştı! Sınırlar âdeta cetvelle çizilmiş ve her birisinde her an patlamaya hazır mayınlar döşenmişti! Başkaldıran İslam ülkelerine dikkat edin; bunların birçoğunda zenginlik dahil çok şeyler görebilirsiniz; ama, bir şeyi asla göremezsiniz; o da hürriyettir. Ekmeğe ve sağlığa sahip kişi ve kişilerin muhtaç olduğu yegane şey hürriyettir. Hürriyetin özlemi çekilir ve ister istemez onun mücadelesi verilir. Despot idareler, zorbalıkla bugünlere geldiler. Bu demektir ki, bu yönetimler kendi halklarından çokça düşman kazandılar. Suriye'deki Hama katliamı unutulacak cinsten değildir. Yüz binlerce insan yurtlarını terk etmek zorunda bırakılmıştır. Bir devlet düşününüz ki, tam yarım asırdır 'olağanüstü hal'le idare ediliyor! Bu durumun böyle gitmeyeceği ve günün birinde patlak vereceği belli idi. İşte o gün bu gündür ve asla yarına, yarınlara ertelenemez! Çünkü, bütün bu nehirlerin yatakları sun'i olarak değiştirilmişti; kuvvetli bir yağmurda sel olmasından nehirlerin asıl yataklarına yerleşmesinden daha tabii ne olabilir?