Eziyetin Türkçesi

A -
A +

İnsanların kuyruğa girip, saatlerini ve hatta günlerini, bin bir eziyetle heba etmeleri komünist kültürün eseridir. Bunun tipik örneği de Sovyet Rusya'da yaşandı. Hâlâ eski kültürün izlerini Rusya'da ve komünizmden çıkmış bütün ülkelerde görebilirsiniz. Oralarda, serbest piyasa ekonomisi ve dolayısıyla rekabet olmadığı için; insanlar monotonlaşmıştır. Zaten alkolle uyuşturulmuş bedenleri, ömrü kemirmek için bahane arar; kuyruklar da bunun şaheser örneğidir. Kuyrukta olmak onlara bir değişiklik ve yeni bir macera gibi gelir! Bulamaç yapımızla, dünyada yalnızca bir-iki örneği kalmış komünizmin şahika noktasındayız dersek, mübalağa etmiş olmayız! Hele büyük şehirlerimiz, komünizmin bu vechesinin yansımalarıyla lebaleptir. Halk Ekmek'te kuyruk, otobüste-vapurda-trende kuyruk, banka kapılarında kuyruk, hastane kapılarında kuyruk, vergi dairelerinde kuyruk, otomobil muayenelerinde kuyruk, nüfus idarelerinde kuyruk, belediyelerde kuyruk, elektrik-su-doğalgaz-telefon parası yatırırken kuyruk; kuyruk kuyruk kuyruk! Kuyruk ki, bütün ufkumuzu tutmuş; bu kuyruk halimizle, biz komünist olmayalım da kim olsun?! Meselenin psikolojik tahlilini yaptığımız zaman, birbirine eziyet etmekten hoşlanan bir nevi sapıklığımız ortaya çıkar. Sosyolojik açıdan bakıldığında ise, bizi yönetenler, yine bizleri yani, içimizdekileri kullanarak, çeşitli kuyruk yöntemleriyle bizi eziyete tabi tutarlar. Bu hal, onlara göre 'meşguliyetle tedavi' metodudur ve toplum mühendislerinin az gelişmiş toplumlara sıkça uyguladıkları bir kepazelik örneğidir! Vaktiyle, bir de Ecevit'in Başbakanlığı dönemlerinde yaşadığımız; yağ-margarin, mazot-benzin vb. yokluk (!)kuyrukları vardı ki, o da meselenin, yüzkarası apayrı bir boyutu idi. Bir sistem (!) düşünün ki, vatandaşına güvenmiyor; vatandaşının beyanını kabul etmiyor! En basit bir meselede vatandaşını formalitelere ve bürokrasiye boğuyor! Bu iş, öyle bir raddeye geldi ki, vatandaş canını ve malını devlet kapısında koruyabilmek için, rüşvete, kurtuluş reçetesi olarak sarıldı ve bunun neticesi olarak da devletine ve devlet adamına güveni temelinden sarsıldı! İki taraf da birbirlerine şüphe ile bakıyor ve birbirlerinden ürküyor! Yolsuz, arsız, uğursuz ve namussuz tip, bir yolunu bulup (!) devleti aldatabiliyor. Mesela; bir gün bile çalışmadan kendini emekli edebiliyor! Emekli haliyle ölse bile, onun maaşını birileri, o hayattaymış gibi almaya devam edebiliyor! Bunlar tek taraflı olmuyor; olamaz da tabii. İşin öbür yanında aynı yolsuzluğa, uğursuzluğa, hırsızlığa ve namussuzluğa bulaşmış ve bunu meslek edenmiş devlet mamurları var! Devlet, kendi içindeki ve dışındaki bu suçlu tipleri yakalamıyor, yakalayamıyor; hıncını namuslu vatandaştan alıyor! Nasıl yakalayabilsin ki, minareyi çalan, kılıfını hazırlamış! Bizzat Bakan Yaşar Okuyan açıkladı; veri tabanımız yok diye! BAĞ-KUR emeklilerinden yaşadıklarını ispat etmelerini istemek; suçu ve suçluları bırakıp, suçsuzlara suçsuzluklarını ispatlasınlar demekten farksızdır! (Yarın, aynı konuya devam edeceğiz.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.