Ülkemizde, gerçek demokrasiye gidişin dev adımları atılıyor. Bu süreç, elbette ki sancılı geçecektir. Batıda, gerçek demokrasi ile idare edilen ülkeler, bugünlere kolay mı geldi? Hatta, oralarda, bu talep halktan geldiği için; demokrasi mücadelesi çok daha çetin geçmiştir. Halklar, çok ağır bedeller ödemiştir, Batıdaki bu duruma vurgu yapan Rahmi Koç; Batının bugünlere asırlar süren mücadeleler sonucunda geldiğini, dolayısıyla bizim o kadar da acele etmememiz gerektiğini ihsas etti. Nitekim, bizim demokrasimizin üzerinden henüz altmış yıllık bir süre geçmiştir. Rahmi Bey'in tarihî tespiti doğru, ancak; çıkardığı hüküm yanlıştır. Yani, onlar asırlarca mücadele etti, bizim de etmemiz lazım, bu doğru değildir. Çünkü, bugün o zaman değildir. Bugün, gelişen teknoloji ile bir güne sığan olaylar ve bunların yansımaları, vaktiyle yıllara bile sığmıyordu. Yalnızca iletişim araç ve gereçlerindeki gelişmelere bakınız, ne demek istediğimizi anlarsınız! Veya şöyle söyleyelim; daha önceleri, anayasalar ve kanunlar hazırlanırken daima devlet odaklı düşünülürdü. Şimdi öyle mi? Bugün, bütün bu kanunlar hazırlanırken birey odaklı olunmak zorunluluğu vardır. Sadece bu husus bile, bütün bir anayasal sistemin değiştirilmesi için yeterli sebeptir. Sadece buradan bakıldığında bile, mevcut anayasa üzerinde titremekte olan muhalefet partilerinin, ferdi ve fertlerden oluşan milleti ne denli kale aldıkları belli değil mi?!. Bugünkü toplumların sahip oldukları ile aynı paralelde talep ettikleri, dünkü ile aynı olabilir mi? Dün, ne bu sahip olunanlar vardı ve ne de bugünkü talep, beklenti ve özlemler. Burada, siyaset kurumunun kendisini nasıl tanımladığı hususu çok önemlidir. Bir kısım siyasetçiler ve onların temsil ettikleri partiler, statükodan yana; diğer bir deyişle, eski sorunları halının altına iterek ve yeni, yığınla sorun üreterek siyaset yaptıklarını sanıyorlar. Oysa, gerçek demokrasilerde siyaset, tek kelimeyle çözümün adresi olmalıdır.