Güçlü olmaya mahkûmuz

A -
A +

Üzerinde yaşadığımız coğrafya, dün olduğu gibi bugün ve yarınlarda da tüm dünyanın şimşeklerini üzerine çeken kavşak noktasıdır. İstikbalin enerji hatlarının mühim bir bölümünün buradan geçeceğini de düşündüğümüzde, bu netameli coğrafyada zayıf ve güçsüz devletlerin yaşama şansı yok gibidir! Bırakın çok eskilere gitmeyi, 1950 senesinden sonraki demokrasi tarihimize bir göz atın; ne vakit kalkınma hamlesi yaparsak, derhal başımıza bir çorap örüldüğünü görürüz. Elbette, bu durumu isteyen Türklüğün düşmanlarıdır. Bunların da kimler olduğu üzerinde ayrıca kafa yormaya ve inceleme yapmaya gerek yoktur. Başta müslim olsun, gayri müslim olsun, 'Cihan Devleti'mizin enkazı üzerinde kurulan her bir devlet ve diğerleri... Bunlardan çoğunun düşmanlığı; asırlar boyu kendi kral ve beylerinin Osmanlı üzengisini öperek yaşamış olmalarından kaynaklanıyor. Bizim ecdadımız onlara ne denli, adil muamele yapmış olursa olsun; devlet ve millet hayatlarında Türk'ün belirleyici olmasını asla unutamıyorlar ve bitmez tükenmez bir kinle bunun intikamını alıyorlar. Cihan Devletimizi yıktılar, doymadılar. Genç Türkiye Cumhuriyeti'ne de neler çektirdikleri, cümle âlemin malumudur. Tarihî gerçekler ortada!.. Ama neylersiniz ki, 19. yüzyıldan itibaren dünyaya adilane nizamat veren güç kalmadığından; diğer bir ifade ile 'hak haklının değil güçlünündür' prensibinin cari olduğu dünyamızda roller değişti. Artık, cani yerine mazlumdan hesap sorulmaya kalkışılsa bile şaşırmamak lazım! Türk'ün dışında hemen her milletin tarihinde soykırıma rastlarsınız. Geçen asrın başlarında, silahlanıp çeteleşerek kendi devletleri aleyhine, onunla harp halindeki düşman devletlerle iş birliği yaparak kıyama kalkışan ve bunun neticesinde de tehcire tabi tutulan Ermenilere soykırım uyguladığımız iddia ediliyor! Tarihî gerçeklere bakıldığında, bu hadiselere mukatele denebilir ki, bu durumun müsebbipleri de, ayaklanıp sivil Müslüman ahaliyi katleden Ermenilerdir. Benzer olayı 2. Dünya Savaşı günlerinde ABD, Kaliforniya'daki Japon asıllı Amerikan vatandaşlarını ülkenin içlerine göndererek oralarda mecburi iskana tabi tutmuştu. Bunlardan çok daha vahimi, yani kelimenin tam anlamıyla soykırım uygulaması ise, geçtiğimiz asırda Fransa tarafından Cezayirlilere, Almanya tarafından Yahudilere, Sovyet Rusya tarafından Türklere çok açık ve net bir şekilde uygulanmıştır. İşin tuhafına bakın ki, soykırımla ma'lûl bu Fransız, Türkiye'yi suçlamalarda başı çekiyor; ülkesinde "Ermeni soykırım anıtları" dikiyor ve hepsinden önemlisi, Türklerin Ermenilere soykırım tatbik ettiğini, Fransız parlamentosunda kanunla tescil ediyor ve bunun hilafına söz söyleyen ve yazı yazanları da cezalandırmak için yasa çıkarıyor! Her 24 Nisan'da hop oturup hop kalkıyoruz. ABD Başkanı'nın yapacağı konuşmaya dikkat kesiliyoruz. Türklerin Ermenileri soykırıma tabi tuttuğunu söyleyiverirse; vah halimize!.. Bizden hesap soruyorlar!.. Daha dün, aynı Ermeni zihniyeti (Osmanlının tebası iken, düşman devletlerle iş birliği yaparak, devlete isyan eden ve asırlar boyu birlikte yaşadıkları sivil Müslüman ahaliyi kesip doğrayan) onlarca Dışişleri mensubumuzu hunharca katletmedi mi? Hesap sormamız lazımken, bizden hesap soruluyor!.. Neden? Güçsüzüz de ondan!.. Güçsüzlüğümüz, yalnızca düşmanlarımızın kuvvetli olmalarından kaynaklanmıyor. İçeride birbirimizi yiyip bitirmemizden kaynaklanıyor! Biraz iz'an lütfen!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.