Geçen asrın başlarında, dünyanın ilk üç sırasında yer alan Cihan Devleti'mizi kaybettik. Devlet ve millet hayatımızda; bu denli büyük bir inkıraz, çöküntü ve yıkıntıyı ilk kez tattık. Oysa daha önce de; hemen bütün şer odakları bir olup üzerimize yüklenmişti (Haçlı Seferleri). Ama bu şekildeki bir mağlubiyetle hiç karşılaşmamıştık.
Çıkılmaz o yükseklikten inilmez bu kuyuya düşmenin ruhumuzda yaptığı tahribat ise, anlaşılır ve anlatılır cinsten değil! Dipsiz kuyulara atılmışçasına; âdeta benliklerimizi yitirdik ve hafızalarımızı kaybettik! Bu travma bizi, artık büyük düşünemez kıldı ve kılıyor.
Küçük ülkemizle birlikte çok kaygılı; şüpheci, güvensiz ve hatta çoğu kez de umutsuzuz. Hastalığımız, gitgide öylesine kronikleşti ki, birbirimize karşı bile güvenimizi yitirir olduk!
İşte; bu halet-i ruhiye içinde yeni devletimizi kurduk ve onu bu hastalıklı ruh dünyamız üzerinden bina ettik! Milleti unutarak; her şeyi devlete göre dizayn ettik: Önce devlet, sonra yine devlet dedik. Bu anlamsız ve yakışıksız hali, giderek; üst üste yaptığımız anayasalarımızla daha da katmerleştirdik.
Medeni olacağımızı vadederek yola koyulduk, ancak milleti unuttuğumuzdan, bu vaatler yalnızca sözde ve yazılarda kaldı; hiçbir zaman kuvveden fiile çıkamadılar.
Bu yüzden, dünyadaki gerçek demokrasiler insanı baz alıp; ferdi merkeze koyarlarken; biz, milleti göz ardı ederek devleti merkeze koyup onun üzerine titredik!
Doksan senelik Cumhuriyet tarihine bakınız; devlet adına, sürekli olarak milletin üzerine korkular salınmıştır. Hemen her çeşit insan hak ve hürriyetini; diğer bir ifade ile her çeşit demokratik açılımı devlet yıkıcılığı ile eş tutmuş ve bu tavrımızla devletimizin üzerinde titrediğimizi ve onu koruduğumuzu zannetmişiz.
Sakınılan göze çöp batmış; milletimize hürriyetleri tattırıp mutlu kılamadığımız gibi; koruduğumuzu sandığımız devletimizi de bölünmenin eşiğine getirmişiz!..
Nitekim; haddinden aşırı şiddet, gayesindeki hikmeti kaybettiği gibi, tam tersi oluşumlara sebebiyet verdi. Doksan senenin yarısından fazlasını sıkıyönetimlerle idare edip milleti sıkboğaz etmemiz, milletle devletin arasını açmaktan başka hiçbir işe yaramadı.
Hâlâ daha; Büyük Şehir Yasası çıkıyor, bir kısım vilayetler bu kapsama alınıyor; birileri ülkenin bölüneceğinden dem vuruyor! Demokratik açılım paralelinde; insan hak ve hürriyetleri adına çıta yükseltiliyor; birileri yine aynı ve o bildik teranelerini dillendiriyor.
Yeni bir anayasa ile milleti merkeze almanın ve tüm korkulardan arındırmanın zamanı çoktan geçti. Bu hâli hâlâ idrak edemeyen siyasi partilerimiz bilmelidirler ki; korkunun ecele faydası yoktur ve bu ecel ilk seçimlerde kendini gösterecektir!
Bizden hatırlatması!..