Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile Polonya'nın başkenti Varşova'dayız. 18-20 kişilik ATA uçağında dört gazeteciyiz. Diğerleri; Sabah'tan Yavuz Donat, DB Tercüman'dan Nazlı Ilıcak ve Milliyet'ten Fikret Bila. 3 saate yakın süren yolculuğumuz esnasında Abdullah Gül'le güncel konuları konuştuk. Bunların başında Kıbrıs ve AB ile olan ilişkiler geliyordu. İyi niyetle, samimi bir gayretin içinde oldukları belli. Başbakan Erdoğan, ABD seyahatinin yorgunluğunu atamadan; yine çok sayıda işadamı ile beraber Kore'ye gitti. Brüksel'den dönen Gül; önceden tespit edilmiş bir ziyareti gerçekleştirmek için Polonya'da bulunuyor. Tabiri caizse; Başbakan bir taraftan, Gül diğer taraftan fellik fellik dünyayı arşınlıyor. Türkiye'mizin içeride ve dışarıdaki devasa sorunları malum. Rutin çalışmayla bunların altından kalkılamayacağını herkes biliyor. Bakınız; şu geldiğimiz Polonya, 38 milyon nüfusa sahip bir Doğu Avrupa ülkesi. 10-12 sene öncesine kadar komünizmin pençesinde kıvranıyordu. Şimdi ise, 1 Mayıs 2004 itibariyle AB'ye giriyor. Tarihte savaşmadığımız ender Avrupa ülkelerinden olan Polonya'ya son on senedir ilk defa bir Dışişleri Bakanımız geliyor. NATO'ya girişlerinde müzahir olduğumuz Polonya'dan; aynı yardımı bu kez bizim AB'den tarih almamız konusunda bekliyoruz. Bize çok benziyorlar... Polonya halkı Türk halkına çok benziyor. Dindar ve geleneklerine bağlı. Coğrafi olarak Macaristan'a benziyor. Alabildiğince geniş ovalar, her türlü rüzgâra açık. Batı'dan Almanya, doğudan Rusya'nın arasına sıkışmış ve bu her iki ülke tarafından sürekli baskılara ve işgallere maruz kalmış çilekeş bir halk Polonya halkı... Sadece Osmanlı Devleti güçlü olduğu zaman rahat edebilmiş. Bu hakkı teslim ediyorlar ve şu atasözünü söylüyorlar: "Türk atları Vistür Nehri'nden su içtiği zaman Polonya özgürlüğüne kavuşacak." Ekonomik olarak potansiyeli olan Polonya'da 700 Türk firması iş yapıyor. Sadece başşehir Varşova'da 5000 Türk yaşıyor. *** Abdullah Gül; AB için tarih almamız konusunda çok iyimser; hatta emin. Gül'ün geçen haftaki Brüksel seyahatinde; Avrupalı sosyalist ve liberal grupların temsilcileri ile, genişlemeden sorumlu yetkililerle bir dizi görüşmeler yaptığını; bu ve daha önceki temasları sonucunda edindiği izlenim, tarih verecekleri konusunda. Gül; "Birkaç eksiğimiz kaldı, bunları da süratle gidermemiz gerekiyor. Bunlar; DGM'lerin ihtisas mahkemeleri haline dönüştürülmesi ile RTÜK ve YÖK'teki askerî üyelerin varlığına son verilmesidir. Böylece Kopenhag Kriterlerini tam manasıyla iç hukukumuza yansıtmış oluyor. Geriye uygulama kalıyor ki, burada da hemen her ülkenin bir kısım eksiklikleri söz konusudur. burada önemli olan idarenin kararlı olup, samimi gayret göstermesidir. Biz bundan zaten eminiz. Zira, biz bu denli mevzuat değişikliklerini Avrupa'lı istiyor diye değil, kendi halkımız, demokrasimiz ve kendi halkımızın mutluluğu için yapmış bulunuyoruz. Tabii ki bunları uygulayacağız. Bütün bu yaptıklarımızla şeffaf bir yönetim anlayışı getirdik. Halk, her kuruşun nereden geldiğini; nerede nasıl harcandığını bilmek istemez mi? Halkın bilgi edinme, soru sorma ve sorgulama hakkını getirdik ve herşeyi TBMM'nin denetimine açtık. Bütün bunlar, gerçek demokrasinin gereği ve halkımızın arzu ettiği işler... "Avrupa'lı bizi izliyor" Bütün bu yaptıklarımızı Avrupa'lı yakından izliyor; doğrusu takdir de ediyor. Bunu açıkça söylüyorlar da. Kendileri, yani idarede olanlar da söylüyor ve bize söz veriyorlar; ayrıca kendi halkları da Türkiye'nin AB'ye girmesine sıcak bakıyor. Biz kendimizi Avrupa'lılara anlatabildik. Bizim muhafazakârlığımızı ve bunun yanında modern yapımızı ve hamleci duruşumuzu görüp anladılar. Bundan dolayı da bize büyük saygı duyuyorlar. Globalleşen dünyanın Geniş Orta-Doğu coğrafyasında bizi "model ülke" olarak görüyorlar" dedi. Abdullah Gül'le olan sohbetimizin Kıbrıs bölümünü yarın aktarmaya çalışacağız.