Yönetimde istikrarı temin edemediğimiz müddetçe hiçbir bakımdan güvende olamayız. Yönetim şeklimiz ise, belli; çok partili parlamenter sistemle idare edilmekteyiz. İktidara gelen parti veya partiler, bir seçim dönemi yani, dört yıllığına milletten yetki alarak ülkeyi yönetiyor. Ama geçen süreye baktığımızda; kurulan hükümetlerin ortalama ömrü yalnızca on altı aydan ibarettir. Göreve gelen başbakan ve bakanlar, daha görevlerini tanıyamadan ve en ufak bir icraat yapamadan çekip gidiyorlardı. Bu durum öylesine bir kısır döngüdür ki, bataklık misali; gelen tüm hükümetler çabaladıkça, millet ve devleti biraz daha bataklığa saplayıp gitmişlerdir. Mesela; her gelen hükümet IMF'den borç alarak anlaşma yaptı. Hiçbir hükümet, IMF ile yaptığı anlaşmanın neticesini getirememiştir. Bunu takip eden hükümetler de yine IMF'den yeni borç alarak ve öncekinden çok daha ağır şartları imzalayarak anlaşma yaptılar. Bütün bunların neticesinde olan millete oldu; çekilen sıkıntılar, onca kemer sıkmalar hepsi boşa gitti. IMF'ye olan borç ve faizleri katlandıkça katlandı. Bu durum, istikrarsızlığın yalnızca ekonomik yansımalarından bir tanesidir. Milletçe, bu olumsuzluk tablolarının, hemen her sahada yansımalarını yaşadık. Halbuki nüfusu hızla artan bir ülkeyiz; her yıl en az 400 bin insanımıza iş bulmak zorundayız. Milletimizin sağduyusu her daim galebe çalmış ve her sandık önüne konduğunda doğru partiyi işaretlemiştir. İstikrar ve güven ortamı tek başına bir siyasi partinin iktidara getirilmesi ile mümkündür. Milletimiz bunu başardı ama; gelin görün ki, çeşitli askerî müdahalelerle bu iktidarların önü kesildi ve ülke tekrar ve tekrar istikrarsızlığa ve kaosa sürüklendi. Askerin bu denli aymazlığına, maalesef bir kısım siyasetçiler de teşne oldular; çanak tuttular ve hatta yandaş olup birlikte hareket ettiler. Bu durumun tek istisnası; 27 Nisan e-muhtırasına AK Parti iktidarının vermiş olduğu anlamlı cevap ve karşı duruştur. Bugün; etrafımız âdeta ateş çemberini andırıyor ve biz güven ve istikrarla huzur içinde kalkınmamızı sürdürebiliyorsak; bunu, siyaset ve devlet adamlarımızın diklenmeden dik duruşuna borçluyuz.