Güvenli vatandaş olabilmek!..

A -
A +

Atalarımız Orta-Asya'dan çıkıp Batı'ya akın edince, kafalarında yurt edinecekleri diyarların dünyanın en netameli coğrafyası olduğunu elbette bilmiyorlardı. Ama bu netameli coğrafyaya yerleşir yerleşmez gerçeği bütün çıplaklığı ile gördüler. Bu durumun muhasebesini yapıp karar verdiler. Gereğini yapıp burada kalacaklardı. Bu gerek, elbette düşmanlardan her bakımdan üstünlüktü. Doğrusu, bu topraklarda ancak hak ve adaletle ve bu adaleti teminat altına alabilecek güç ve otorite ile durulabilirdi. Ecdadımız inançlarından aldıkları güç ve azimle dünyanın en muazzam imparatorluğunu kurdular ve yedi iklim üç kıtaya hükümran oldular. Pay-ı tahtları İstanbul'dan dünyaya asırlar boyu nizamat verdiler. Tarihleri boyunca sürekli kavga halinde olan topluluklara, kavgasız, gürültüsüz bir arada yaşamayı öğrettiler. Osmanlı diyarlarını gidip görün; Türkler Anadolu'ya yapmadıkları bayındır hamlelerini, şimdiki milli sınırlarımızın dışındaki topraklarda gerçekleştirmişlerdir. Şam'-daki Osmanlı eserleri Bursa'dakilerden fazladır. Baştan başa Balkan ovaları adeta kanaviçe gibi işlenmiş; adım başında yerin altından kubbeler, minareler, imaretler, kemerler, köprüler, hanlar, hamamlar, mektep ve medreseler vb. fışkırmıştır. Batı rönesansa nasıl erişmiştir İnsanımızın aşk derecesinde olduğu saffet devrimizde bir "tılsım"a maliktik. Sahip olduğumuz bu değerden, önceleri kimsenin haberi yoktu. Ama zamanla; inceleyip araştırarak bu sırrı keşfettiler. Batı, İslamiyet'in aydınlığı ile rönesansı gerçekleştirip karanlıktan çıkmıştır. Adalet, insan idaresinde huzuru ve barışı temin edebilmenin yegane yoludur. İdaresizlik hastalığının reçetesidir. Bu reçeteyi hangi toplum tatbik ederse, idarede başarılı olur. Biz, aşk ve saffetimizi yitirip, içimizden çürümeye yüz tuttuğumuzda; adaletimizi ve dolayısıyla belirleyici olma özelliğimizi de kaybeder olmuştuk. Çünkü; adalet terazisini ancak güç ve otorite denk tutabilir. Bu güç ve otoriteden yoksun iseniz, kantarın topuzunu ister istemez kaçırırsınız. Zaten, böylesine güçsüz bir halde iken bu denli netameli coğrafyada yaşama şansınız olmaz, olamaz... Nitekim, olmadı da... Öz değerlerimizden uzaklaştık İşin en vahim tarafına gelince; bizim vaktiyle sahip olduğumuz değerleri bugün AB'de ve onun kriterlerinde aramış olmamızdadır! Kendi öz değerlerimizden ve tabiatıyle adalet duygusundan bunun tatbikinden ne kadar uzaklaşmış olduğumuzu varın siz hesap edin! Üstad Necip Fazıl bu hali; "hakikati ceket astarımızın içinde unutup kaybetmek" şeklinde ifade ederdi. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın kızıp, sık sık dillendirdiği; "... biz de adını Ankara kriterleri koyar ve yolumuza devam ederiz!" sözünü niye vaktiyle gerçekleştirip, Batı'nın karşısına başımız dik çıkamıyoruz?! Merhum Özal Demokrasi tarihimizde ilk defa merhum Özal, vatandaşa dönük bir laf etti ve; "vatandaşımın beyanını esas alıp kabul edeceğiz" dedi. Tabii bu durumu kuvveden fiile taşıyamadı. İkinci olarak bu günkü AK Parti iktidarı dillendiriyor. Bakalım bunlar gerçekleştirebilecekler mi? Sahi, biz ne vakit; devletinin güvenine mazhar, sadık ve samimi vatandaş olacağız?! Böylece AB, bizi içine alsa da almasa da biz de, tıpkı bu günkü Japonya gibi bütün bu değerlere sahip bir ülke olmuş olacağız.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.