Türkiye'de sesi gür çıkan birbirine zıt iki grup var. Bunlardan birincisi körü körüne AB yanlılarıdır. Bunlar, ne pahasına olursa olsun birliğe dahil edilmekten yanadırlar. Öyle anlaşılıyor ki, bunların kaybedecekleri milli değerleri yoktur! Dolayısıyla AB'nin her türlü baskı ve dayatmalarına amadedirler! İkinci grup ise, yine aynı şekilde; yani körü körüne AB karşıtlarıdır. Ön yargılı olan bu tipler; Avrupalı'ya düşmanca gözle bakar; Avrupalı'nın bizden her talebine şüpheyle yaklaşırlar. Kanaatimizce bu iki grup da yanlış yoldadır. Doğrusu, bu her iki grubun dışında olan ve milletimizin kahir ekseriyetini teşkil eden orta yolda bulunanlardır. Bunlar, körü körüne ne AB yanlısı ve ne de karşıtıdırlar. Şahsiyetli bir politika ile AB'ye girmek istemektedirler. Avrupa ülkelerinin haklı, haksız dayatmaları bir vakıadır. Dolayısıyla Türkiye'mizde, bu haklı veya haksız dayatmalardan kendine yol bulup, bunları bir maden gibi işleyen ve sureti haktan gözüken tiplere dikkat etmek gerekir. Şimdi, sorarım size: ev ödevimizi yaptığımızı ve kamil manada demokrasiyi AB ülkeleri paralelinde işletebildiğimizi kim iddia edebilir? Avrupalı bunları bize dayatırken haksız mı? Yine; Avrupalı'nın dayattığı; Türkiye'mizin üniter yapısını bozabilecek ve ülkemizi parçalanmaya götürebilecek hangi absürd talebine evet diyebiliriz? Kendimizi ifade edemiyoruz Burada bizim yegane eksiğimiz, kendimizi ifade edemememiz ve muhataplarımıza anlatamamamızdır. Bir kere, dış politikanın temel unsurlarından biri de "mütekabiliyet" esasıdır. Yani karşılıklı olmak. Avrupalı'nın bize dayattıklarını, evvel emirde kendilerinde görmemiz lazım. Öyle, kraldan fazla kralcı kesilmenin manası yoktur. Meselâ; Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde dört milyon insanımız yaşıyor. Bunlardan birçoğu, bulundukları ülkenin vatandaşları olmalarına rağmen, çocuklarına Türkçe ve İslam Dini derslerini verdiremiyorlar. Biz ise, hiçbir talep olmamasına rağmen; üstelik devlet televizyonundan Türkçe'den ayrı dillerde yayına başladık! Avrupalı, bizden hiçbir surette, Lozan'ın dışında bir azınlık talebinde bulunamaz! Türkiye'miz bir imparatorluk bakiyesidir ve tam bir mozaik görünümü arzetmektedir. Rum, Yahudi ve Ermenilerin dışında; bu ülkede yaşayanların kökenleri ne olursa olsun hepsi millet-i vahidedir. Yani tek bir millettir. Herkes ayrı telden çalıyor Bu durumu başka türlü anlamaya, anlatmaya çalışmak bu millete yapılacak en büyük kötülüktür. Bu coğrafya üzerinde yaşayan çeşitli etnik köklere mensup insanlar, asırlar boyu, harmanlanmış et ve tırnak misali birbirleriyle kaynaşmışlardır. Bunları, birbirinden ayırmanın fiziken imkanı yoktur. Su dolu bardağa atılan şekerler misali, her bir zerre suya ve birbirine nüfuz ederek bir bütünlük arzetmektedir. Kim bunun hilafına hareket etmek isterse, bardağı kırıp içindekini dökeceğinden kimsenin şüphesi olmasın! Hak, hukuktan doğar ama; bu haklarımızı savunabilecek dünya çapında politikacılardan maalesef yoksunuz. Milli iç ve dış politikalarımızda bile ayrı gayrıyız. Herkes ayrı telden çalmaktadır. İşin yanlışı da buradadır. Milli savunmada, milli eğitimde, bir devlet politikası olur ve herkes o politikayı güder. Milletimizin dirliği ve düzenini temin edecek bu denli hayati konularda bile bir araya gelemiyorsak yazıklar olsun! Avrupalı'ya kızmadan önce kendimize bakalım! Zaten Avrupalı da bizim bu denli dağınıklığımızdan ve birbirimizin gözünü oymamızdan cüretlenerek üzerimize gelmiyor mu?