Malum; Sakarya ilimizin Pamukova ilçesi yakınlarında müessif tren kazasında 37 vatandaşımızı kaybettik. Milletçe derin üzüntü içindeyiz. Ama; burası Türkiye! Her hadise gibi bu elim kaza da çarpıtılarak kamuoyuna yansıtıldı ve bir kısım sivil toplum kuruluş temsilcileri ile muhalif siyasiler ve onların paralelinde kalem oynatan zevat, işi şirazesinden çıkardı ve Başbakan'ın ifade ettiği gibi "kazadan rant çıkarma" hevesine kapıldı. Hiç kimse; ta İsmet İnönü'nün gününden beri demiryollarına "komünist yolu" denilerek tek çivi çakılmadığından dem vurmuyor! 1940'lı senelerden bugüne ihmal edilen ve taşımacılığı karayoluna kaydıran zihniyetlerin eylemleri sonucu olarak, bu ülkede günde on vatandaşımız (senede 3600) hayatını kazalarda kaybediyor; onbinlerce vatandaşımız yaralanıp sakat kalıyor. Bu hesapsızlığın hesabından dem vuran var mı? İlk defa bir iktidar geldi ve bu çok mühim işe el attı. Ama gelin görün ki; Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın vurguladığı üzere; "... Demiryollarımız son 50 yıldır alt ve üst yapısında herhangi bir çalışma yapılmamış, yani demiryollarımızın rayları, traversleri ve balansı hiçbir şekilde elden geçirilmemiştir. Bunun sonucudur ki, demiryollarımızdaki bu hatta, bundan daha büyük kazalar olmuştur. Düşük süratle gitmesine rağmen, son 50 yıllık istatistiklere göre, bu kaza 4. sırada yer almaktadır. Demiryollarında 90 ölümlü kaza yaşanmıştır..." Bu nasıl mantıktır?!. Nitekim teknolojisi çok gelişmiş ülkelerde de, aynı şekilde tren kazaları olmaktadır. 4 sene önce Almanya'da bir tren kazasında 101 kişi hayatını kaybetmişti. Bu kaza sonucu Alman hükümetinin istifası mı istendi? Peki, neden bizde hükümetin istifası isteniyor? Bu nasıl mantıktır. Geceli gündüzlü çalışarak bu hat ıslah edilmiş, 20 dolayında bilim adamının onayı ile hızlandırılmış trene start verilmiştir. Ayrıca; daha olayın şoku atlatılmadan; savcılık ve bilirkişi heyetleri raporlarını açıklamadan, önüne gelenin ahkam kesmesi neyin nesidir? Burası nasıl bir ülke? Bu nasıl bilim adamlığı veya devlet adamlığıdır? Bu hal, dünyada sadece bize has sorumsuzluk örneğinden başka bir şey değildir. Kazanın sebebi ile ilgili hiçbir teknik ve adli sonuç açıklanmadan "vurun abalıya!" demek mi çağdaşlık ve bilimsellik? Neymiş efendim; Ulaştırma Bakanı ile TCDD Genel Müdürü, çocukluklarında mahalle arkadaşıymış, akrabalıkları yokmuş ama "halaoğlu" kadar birbirlerine yakınlarmış!.. Bunların hepsi İstanbul Belediyesinden gelme; Başbakan dahil Türkiye'yi belediye gibi yönetiyorlarmış!.. Başbakanlığa büyükşehir belediye başkanlığından gelmek bir noksanlık mıdır? Fransa devlet başkanı da Paris'in Belediye Başkanlığından geldi. Dünyanın en saygın liderleri arasında bulunan Chirac da koca Fransa'yı ve AB'yi belediye başkanlığı anlayışıyla mı idare ediyor? Olayı soruşturan savcı; "deliller elimizde... Delilleri karartma gibi birşey söz konusu değil..." diyor. Bunlarsa, yolun bir an evvel trafiğe açılması için yapılan çalışmalara bakıp; "deliller yok edildi!" diye feryadı basıyor! Sahi, burası nasıl bir ülke? Öbür taraftan birileri kalkmış; "Başbakan ve Ulaştırma Bakanı Yüce Divan'a verilmelidir" diyor. Evet; onların sorduğu soruyu biz de kendilerine soralım: Gerçekten bu kafa ile mi AB'ye gireceğiz?