AB Komisyonu; üzerinde 1999'dan beri çalıştığı; Türkiye ile alakalı "ilerleme raporu"nu beklediğimiz gibi olumlu bir şekilde açıkladı. Artık Türkiye'miz de Avrupalının gözünde demokratik bir hukuk devletidir. Bilinmelidir ki, bu rapor; Türkiye için tarihî bir kararı içermesinin yanında, 17 Aralık'ta yapılacak liderler toplantısına tavsiye niteliğindedir. Türkiye ile AB arasındaki müzakereleri başlatmaya karar verecek ve bunun tarihini belirleyecek asıl toplantı 17 Aralık'ta gerçekleşecektir. Bundan dolayıdır ki, önümüzdeki bu 2.5 aylık süre çok iyi değerlendirilmeli; başta Başbakan, Dışişleri Bakanı ve sivil toplum temsilcileri, AB ülkelerine adeta çıkarma yapmalıdırlar. İçerde de asla bir sakarlığa uğramadan, bu kısa fakat çok önemli zaman dilimini aşmalıyız. AB Komisyonu, Türkiye hakkında olumlu rapor vermekle tarihi bir kararı; bölge ve dünya barışı adına ilan etmiş oldu. Avrupa'nın içinde, hemen her kesimde çatlak sesler vardı. Bunlar bundan böyle de olmaya devam edecektir. Nitekim, daha rapor açıklanır açıklanmaz, bir kısım parlamenterler, bu durumu alenen dillendirdiler ve; "... On sene sonra 90 milyonluk Türkiye'yi AB'ye nasıl alabiliriz? Bu bizim siyasi, kültürel ve ekonomik dengelerimizi alt üst etmez mi? Türkiye Müslüman bir ülke, bu durumda AB'nin kültürel birliği bozulmayacak mı?.." kabilinden sözler sarfettiler. Medyaya düşen görev... Türkiye içinde de başka gerekçelerle AB'ye karşı olanlar mevcut. Onlara göre de; AB'ye girmemizle birlikte Türkiye'de ne bağımsızlık kalacak; ne din ve ne de vatan!.. Tabii burada medya kuruluşlarımıza da önemli görevler düşmektedir. Belli ki, Türk kamuoyu AB konusunda yeterli bilgiye sahip değildir. AB'nin bir medeniyet projesi olduğu, bütün hatları ile irdelenmeli ve kamuoyuna sunulmalıdır. El birliği ile, bir yandan Türkiye'nin yeni imajı Avrupa'ya anlatılmalı, diğer yandan da AB'nin ne olduğu; Türkiye'ye ne getirip ne götüreceği bütün açıklığı ile gözler önüne serilmelidir. Bilindiği üzere Avrupa'da dört milyon insanımız yaşamaktadır. Bu insanlar 60'lı yıllardan itibaren Avrupa'ya işçi olarak gönderilmiş kişiler ve onların iki üç kuşak nesilleridir. Özellikle ilk gidenlerin Türkiye hakkında bıraktıkları imaj hiç de olumlu değildir! Avrupalılar onlara bakıp; Türkiye'den büyük göç dalgası olmasından endişe etmektedirler. Avrupalıların bu endişeleri yersizdir. Nitekim bunun tersi de olabilir. Yani iktisaden kalkınmış bir Türkiye neden dışarıya göç versin? Türk insanı kendi ülkesinde iş ve aş bulacaksa neden gurbet ellere gitsin? Zaten serbest dolaşım için hemen kapılar açılmıyor. Tam üye olan Polonya için bile sekiz yıllık süre konuldu. Ayrıca, Avrupa nüfusu hızla yaşlanmakta, buna mukabil Türkiye nüfusu genç ve dinamik yapısıyla, Avrupa'nın da ihtiyacını karşılayabilecek güçtedir. Emeği geçenleri kutluyoruz Netice itibariyle, bu raporla birlikte, Avrupa'da akl-ı selim gâlip gelmiş böylece medeniyetler diyaloğuna ve uzlaşmasına imkan ve fırsat hazırlanmıştır. Böyle bir kararın alınmasında en büyük pay; şüphesiz parlamentomuzun, Başbakan Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve AK Parti hükümetinindir. Hepsini kutluyor ve bu uğurda gayretlerinin devamını diliyoruz.