İlimleri tarif ederken, o ilmin gayesinin de ne olduğunu açıklamak gerekir. İnsan, elbette başıboş ve boş yere yaratılmamıştır. Yaratılışında bir gaye vardır. Bunu da; merhametlilerin en merhametlisi olan Cenab-ı Hak, kullarına bildiriyor. "Biz, cinni ve insanı ancak (bizi tanısınlar, bilsinler) ibadet etsinler diye yarattık!" ibadetten maksat, kulluk etmektir. Yani, sadece belirli ibadetleri yapmaktan ibaret değildir. Hayatın her anını, Cenab-ı Hakk'ın rızasına uygun yaşayabilmektir. Çünkü ibadetin içinde kulluk yapılıp, ibatin dışındaki hayatta kulluktan çıkma diye bir şey söz konusu değildir ve olamaz. Bundan dolayıdır ki İslam büyükleri bir ölçü koymuşlar; bu ölçüye göre hayatını tanzim ve tayin eden kişi dünya ve ahiret saadetine kavuşur. Malum, İslamiyette niyet çok mühimdir. Nitekim, hadis-i şerifte: "Mü'minin niyeti, işinden eyleminden (amelinden) hayırlıdır. Niyet, her şeyden önce gelir. Niyetsiz ibadet olmaz. O kişinin yardımcısı... Müslüman bir tıbbiye talebesi hayatını tayin ve tanzim ederken şu niyeti yapsa; "Ya Rabbi, ben senin rızan için bu tahsili yapıyorum. Senin arzun istikametinde bir hayatı yaşayabilmek ve öğrendiğim doktorluk ilmini senin kullarının hizmetinde kullanmak için öğreniyorum..." bu kişinin attığı her adım, aldığı her soluk zikr-i ilahidir. Yani Cenab-ı Hakkı, her an hatırlamaktadır. Bir an olsun Ondan gafil değildir. Bu niyetini bozmadıkça, o kişi hem insanlar ve hem de Yaradanı nezdinde makbuldur. O kişinin yardımcısı, koruyup kollayanı Cenab-ı Hakk'ın kendisidir. O kişi, her işinde Allahü tealanın rızasını gözettiği için, Allah da onu gözetip kollamakta ve yüceltmektedir. bu hali, Kur'an-ı kerim çok açık ve beliğ şekilde ortaya koymaktadır! "Kim Allah içinse, Allah da onun içindir!" Yukarıda arzetmeye çalıştığımız niyeti düzelttikten sonra Allah için olmak çok kolaydır. Müslüman, asla ye'se ve ümidsizliğe kapılmamalıdır. İslamiyet'i yaşayabilmemiz ve çoluk çocuğumuza öğretebilmemiz için, dinimizi her şeyden önce kendimiz öğrenmeliyiz. Şimdilerde (bu ahir zamanda) sizler de, hemen her yerde görüyorsunuz. Önüne gelen herkes, kendine göre (!) bir İslamiyetten bahsetmektedir. Her kim kendine göre İslamiyet'ten bahsediyorsa, haltediyordur. Bize göredin olmaz; din Allah'a ve Resulüne göredir. Bize düşen, dindeki murad-ı ilahi ile murad-ı peygamberiyi anlamaya çalışmaktır. Bunu da en iyi Ashab-ı kiram efendilerimiz, Ehl-i sünnet alimlerimiz ve günümüzde de onlara uyan, onları rehber bilen alimlerin kitaplarıdır. Her hal ve şartta dinimizi bunlardan veya bunların kitaplarından; doğru bir şekilde öğreneceğiz. Affedilmem dememelidir Şu kadar günaha battım; ben iflah olmam ve asla affedilmem dememelidir. Bizim dinimiz avf ve mağfiret (bağılama ve bağışlanma) dinidir. Bakınız; Sevgili peygamberimiz ne güzel müjde veriyor: "Bir çocuğun başını okşayan ve onu severek bağrına basanın günahları dağlar kadar bile olsa; Şirk (Allah'a ortak koşmak hali) hariç bütün bu günahları avfedicidir!"