Askerî ihtilaller her şeyi çığırından çıkardı. Ehram, âdeta tersine çevrildi; hiçbir kurum ve kuruluş yerli yerinde olmadığı gibi hiç kimse de kendi işiyle uğraşmıyor! Bir ileri-iki geri götürülen bu ülke, medeni âlemdeki yarıştan koparıldığı gibi; kurtuluş reçetesi olarak da her on yılda bir yeni ihtilallerle yüz yüze getirildi. Dünyanın her milleti yöneticileri tarafından az-çok aldatılmış olabilir; ama, bizdeki gibi bir aldatmanın dünyada misali olamaz. Bu ülkede yapılan ihtilalle, milletin seçtiği başbakan ve bakanlar asıldı ve bunun adına demokrasi bayramı denilerek aynı millete kutlandırıldı! Demokrasiyi rafa kaldıran hareketi, demokrasi bayramı olarak yaftalayan bizden başka bir ülke var mı yer yüzünde?!. Askerî ihtilallerin yaptıkları anayasalara bakın; yargı ve bilmem ne adına kurdukları kurum ve kuruluşlarla, seçilecek iktidarların başlarında Demokles'in kılıcı gibi duran oluşumlar. Bu durumun ne denli bir zihniyet bozukluğuna sebep oluşuna bakın ki; parlamentoda 411 oyla yapılan anayasa değişikliği "411 el kaosa kalktı!" şeklinde basında yer alabiliyordu. Askerî ihtilallerin kuracakları demokrasi(!)nin nasıl olabileceğini şöyle izah edebiliriz: Bir film seti düşünün; bir mahalle kurulmuş, birkaç sokakta her çeşit kurum ve kuruluş mevcut. Hepsinin tepesinde de, kendilerini ifade eden tabelalar var. Fakat, her kurum ve kuruluş, tabelasında yazılanın dışında her türlü işin görülebildiği bir yer durumunda. Mesela; tabelasında banka yazan yer, bankacılıktan başka her işin görüldüğü ve asla bankacılık yapılmayan bir mekândan ibaret! Böyle bir gecenin sabahında hangi hayır umulabilir? Böyle bir ülkede; hak yerine enva-i çeşit haksızlık, hukuk yerine hukuksuzluk, adalet yerine zulüm, insanlık yerine vahşet, namus yerine namussuzluk, demokrasi yerine baskı ve dayatma, şeref yerine şerefsizlikten vb. başka ne beklenebilir?!. Söyleyin; etrafınıza bakın ve söyleyin; ne beklenebilir?!.