Her türlü depremin yegane ülkesi!

A -
A +

Türkiye coğrafyası deprem fayları üzerinde bulunuyor. Bu yüzden; sık aralıklarla deprem felaketlerine maruz kalmaktayız. Deprem konusunda, çok daha tehlikeli coğrafyayı işgal etmekte olan Japonya, almış olduğu tedbirler sayesinde, daha şiddetli ve daha sık aralıklarla meydana gelen yer sarsıntıları karşısında; bizdeki gibi can ve mal kayıplarına uğramamaktadır. Bizim ülkemizde ise, hemen her gün; bilinen depremden başka, her türlü deprem yaşanılır olduğundan mıdır; diğerlerinde olduğu gibi, asıl yer sarsıntıları için de gerekli tedbirler düşünülmez ve bu tedbirlerin alınması yönünde harekete geçilmez! Cumhuriyet tarihi boyunca ülkemiz; Kıbrıs Barış Harekatı hariç, belirgin bir savaşa girmedi veya girilen savaşların tarafı olmadı. Böyle olunca da; uzunca bu süre zarfında sulh ve sükunu yaşamış ve gerekli kalkınmayı temin etmiş olması gerekirdi değil mi? Öyle ya; 2. Cihan Savaşı'na girip de, yerle bir olan Almanya ile, iki atom bombasına maruz alan Japonya'nın bu günkü halleri ile bizim mukayesemiz yapıldığında; bizim onlardan fersah fersah ileri olmamız gerekmez miydi? Halimize bakıp da onlarla mukayese yaptığımızda görünen o ki; geçen bu uzunca süre zarfında bizim her günümüz adeta savaşla geçmiş gibi! Bir badireden diğerine yuvarlanmış; devlet ve millet hayatımızda, nedense iki yakamız bir türlü bir araya gelememiştir! Ne devlet mamur olmuş ve ne de millet refaha kavuşmuştur. Özal öncesine kadar, devlet, en büyük tabu olarak milletin karşısında idi! Millete rağmen iş görür bir havada idi! Gördüğü iş de; kendi kesesinden birilerini beslemekti! Ve, dünyanın hiçbir yerinde olmayan; yalnızca bizde, bizim devletimizde; devlet beslemeleri türedi! Devletten beslenen bu türedi tipleri, her siyasi partide ve; geçer akçe her kılıkta görmeniz mümkündür! Zaten bunlar bukalemun gibidirler; her kalıba girer, her renge rahatlıkla bürünebilirler! Özal'ın gününe kadar; millet devlet memurunun gözünde hiçti! 'Bugün git, yarın gel' sözüne muhataptı! Bunun nedeni ve niçini yoktu; kazara böyle bir sual sorulabildiğinde; 'yasak hemşerim!' sözüne muhatap olunurdu! 'Devlet' ve 'yasak' kelimeleri yan yana geldiğinde de akan sular dururdu! Devlet memuruna hakaret 6 aydan başlardı! Belki de hâlâ öyledir! Memurun millete hakareti ise, vaka-ı adiyedendi! Devlet hastanesindeki Taşköprü'lü bir hademe, baş kesen kral hüviyetinde idi! Kısaca, devlet la-yüseldi; ondan hesap sorulamazdı! Halbuki; milletin verdiği vergilerle ve imkanlarla; millete hizmet için var olması gereken bu zevat, milletin ensesinde boza pişirmekle ömür tüketti! Devletten ihale aldı; devlet müteahhidi oldu! Milleti sömürdü, semirdi; afra tafrasından kimse yanına yaklaşamadı! Odan hesap sorulamadığı gibi, hesabı da o sorardı! Yaptığı binalar, en ufak depremlere bile dayanamadı; insanlarımız, yavrularımız öldü. Millet uyandı artık; şimdi, millete hesap verme zamanı! Bu, hayırlı bir başlangıç; darısı, tüyü bitmemiş yetimlerin haklarının bulunduğu tüm devletin başına!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.