AB yolunda dev adımlar atıp; insan hak ve hürriyetleri konusunda demokratik açılımlar yapan Türkiye; hem içeriden ve hem de dışarıdan çok iyi izlenmeli ve değerlendirilmelidir. Türkiye'miz üzerinde yerleştiği netameli coğrafya yüzünden her an tetikte ve teyakkuzda olma durumundadır. Dünyadaki küreselleşme ve başka adlar altındaki oluşum ve bu yöndeki propagandalar bizi asla gaflet ve ihmale sürüklememelidir. Uyanık olmamız gerekiyor... Devletler, elbette onları idare eden insanların elinde büyür ve güçlenir. Yine, aynı şekilde ehliyetsiz yöneticiler elinde de zayıflar ve tükenir. Tarih, bu her iki şıkkın da sayısız örnekleri ile doludur. Bizim gibi; irili ufaklı hem bütün güçlerin gözlerinin dikili olduğu "paylaşılamayan topraklara" sahip ülke yöneticilerinin çok uyanık olmaları gerekir. İçeride ve dışarıda dostunu düşmanını tanımayan ve ona göre siyaset stratejilerini geliştiremeyen yöneticilerin başarı şansları yoktur. Cumartesi akşamı izlediğimiz Necip Fazıl belgeselinde bir husus herkes gibi bizim de dikkatimizi çekti. Seksen yaşına gelmiş, bedenî rahatsızlıkları heyet, hatta Adli Tıp Kurulunca tasdikli bu fikir ve çile adamına tekrar zindan yolu gözüküyordu. Tek kurtuluşu o günkü devlet başkanı Kenan Evren'in onu affetmesiydi. Kenan Evren önüne gelen bu evrakı elinin tersiyle itmeseydi hem kendini ve hem de temsil ettiği devletini yüceltmiş olacaktı. Zira, herkesin bildiği gibi; affetmek büyüklüğün şanındandır. Affetmedi de ne oldu? Kısa bir zaman sonra Üstad vefat etti. Neticede bu ülke, yetiştirdiği en büyük şairini, seksen yaşının üstünde "mahkûm" olarak kaybetmenin ayıbını yaşadı. Malum; yeni demokratik açılımlar sonucunda on senedir hapiste yatmakta olan eski DEP Milletvekilleri Yargıtay'ca serbest bırakıldı. Bu millet hoşgörülüdür de!.. Bunlara, devlet tarafından yapılmaması lâzım gelen bir jest yapıldı. Başbakanlığa vekalet eden Abdullah Gül, bunları kabul ederek bir süre görüştü. Gerçi; Abdullah Gül, "onlara aradan geçen uzun süre sonrasında sorumluluklarını hatırlattım ve bu konuda üzerlerine görev düştüğünü söyledim" diyor, ama onlar, yaptıkları bölge illerdeki gezilerinde, kendilerine söylenilenlerin tersine tam bir sorumsuzluk örneği sergilediler. Ağızlarından çıkan lafları kulakları duymaksızın, maksadını çok çok aşan laflar ettiler. Burada bir kere daha hatırlatmakta fayda görüyoruz ki; tarih boyu Türk Milleti hoşgörülü ve affedici olmanın şaheser numunelerini vermiştir. "İyilik ettiklerinizin şerrinden sakınınız" sözünün gereği; hem her defasında da bu güzel ahlâkımızın bedelini acı şekilde ödemişizdir! İyilik ettikleriniz gerçekte yapılan bu iyiliğe layık ve müstahak değillerse, bunların iyilik sahibine kötülükte bulunmaları mukadderdir. Türkiye'mizde; onca terör belasından sonra; bugün gelinen şu demokratik huzur ortamının kıymetinin herkesçe bilinmesinde sayısız faydalar vardır. Herkes geçmişten ders çıkarmalı ve aklını başına devşirmelidir. Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in işaret ettiği gibi; demokratik sabrın zorlanmaması ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin gücünün bir kere daha sınanmaması gerekir!