Cenab-ı Hakk Ramazan orucunun karşılığı ile iftiraya uğrayan kullarının ecirlerini hesapsız vereceğini vadediyor. Merhametlilerin en merhametlisi olan Allahü tealanın kereminin sonsuzluğuna bakın ki; mü'min kullarının hesaplarını sevap-günah tartısıyla ölçmenin yanında; kulun lehine olarak iki kapıyı ardına kadar açık bırakıyor. Halbuki; sevaplarla günahların yazılışlarında bile kulun lehinde hareket edilir; bunları tespitle görevle melekler, kulun hayırlı bir iş murat edip de yapamaması halinde bile sevap yazarken, kötü bir düşünceyi ise, ancak fiile döktükten sonra kayda geçirirler. Bütün bu haller, inananlara Cenab-ı Hakk'ın sonsuz kereminden sunulan lütuflardır. İnanmak, zannedildiği gibi kolay bir hadise değildir. Hele; inandıktan sonra imanını devam ettirmek ve iman yüzünden uğradığı belalara sabredebilmek her babayiğidin harcı değildir! Bu, niçin böyledir biliyor musunuz sevgili okuyucularım? Dünkü makalede de belirtmiştik; tarih boyunca, insanların kahir ekseriyeti inanmamış; bunlar inanmamakla kalmamış; küfrün her türlü imkan ve vasıtaları ile inananlara zulmetmeyi hayatlarının gereği bilmişlerdir. Beyninin her zerresi bir güneş olan, müslümanların gözbebeği büyük İslam alimi İmam-ı Gazali bütün insanları dört gruba ayırıyor. Birincisi; parayı ilah edinenler. Bunların para ve menfaat için yapmayacakları kötülük yoktur. Para için ölür ve öldürürler. İkinci gruptakiler ise; zalimler olup, insanlara zulmetmekten zevk alırlar. Can yakmak onların gıdası ve şiarıdır. Üçüncü gruptakiler bozgunculardır. İnsanların arasını açmak, aralarında laf taşımak, onların arasına fitne sokmak için ömür tüketirler. Dördüncü gruptakiler ise, bu üç gruptan olmayan; bu çirkin ve zemmedilen ahlakları taşımayan temiz müslümanlardır. Şimdi buraya dikkat edin; müslüman olup da, bu ilk üç gruptan, yani zemmedilen kötü ahlaklardan örnek alıp bunu hayatına yansıtanların imanları kamil değildir. İşte; dünya; bütün insanlık tarihi boyunca; insanların çok büyük yekununu teşkil eden bu üç grup kötü ahlaklılarla, bir avuç iyilerin kavgasına sahne olmaktadır. Bu durum kıyamete kadar da böyle devam edecektir. Allahü tealanın adet-i ilahisi budur. Cenab-ı Hakk böyle yapmakla imanın ve inananların şerefini artırmıştır. İnananları hiç zulme uğratmasa, tam tersine; cennet misali bir hayatla yaşatsa idi; o vakit bütün insanlar inanacaktı! Böyle bir iman, ind-i ilahide makbul değildir. Zira, bu insanlar gayba değil, kendi menfaatlerine iman etmiş oluyorlar! Menfaatlerini ilah ediniyorlar! Onun içindir ki, dünyada iyilerle kötüler karıştırılmış; bir arada yaşamaları ve her kap içindekini sızdırarak bu mücadeleyi vermeleri murat edilmiştir. Bundan dolayıdır ki, müslümanlık sıkıntı yoludur. En büyük sıkıntıyı Peygamberler ve Allahü tealanın sevgili kulları çekmiştir. Mü'minin çilesi ve memuriyeti sabır ve namazdır. Namaz, namaz, namaz.. İkinci bin yılın yenileyicisi büyük veli İmam-ı Rabbanı Hazretleri buyuruyor ki: Mü'mine iki şey verilmiştir ki; bu yüzden her hal ve şartta hiçbir şeye şikayete hakları yoktur. Bunlardan birincisi; Ehli sünnet vel cemaat itikadı, ikincisi ise, Allahü tealanın sevdiği bir kulunu tanıması ve onu sevmesidir. Kim olduğunuza değil, kiminle olduğunuza bakılacaktır. Ne durumda olursanız olun; kişi sevdiği ile beraberdir. Bundan daha büyük müjde olur mu? O halde; bahse konu bütün bu sıkıntı ve meşakkatlerin birer nimet olduğunu bilelim ve onlardan zevk alalım!