Her şeyden önce samimi olmak lazım. Maalesef, bu samimiyeti parlamenterlerimizin kahir ekseriyetinde göremiyoruz. Önceki Anayasa değişikliğinde yapılması, partiler arası komisyonda kararlaştırılıp, Meclis Genel Kurulu'nda vazgeçilen maddeler malum. Burada güdülen gaye de malum; sırf Necmettin Erbakan ile Recep Tayyip Erdoğan'ın önünü kesmek için yapılan tasarruflardı. Yani, hukuk siyasete çiğnettirildi. Hem de, söz verildiği halde ve Parlamento'nun saygınlığına gölge düşürülecek bir biçimde!. Şimdi de Parlamento, mini bir demokrasi paketi ile; yapılan Anayasa değişikliklerine uyum sağlamak için, TCK'nın 159-312. maddelerinde, Terörle Mücadele Kanununda ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanunu'nda gerekli değişiklikleri gündeme getirdi. Hazırlanan ve Adalet Komisyonu'da kabul edildiği şekliyle görüldü ki, bu kanunlarla değil ileriye gitmek, mevcut hürriyetler bile muhafaza edilmiyor ve toplum, en az 50 sene öncesine götürülüyor! Biliyorsunuz; o vakitler tek partili sistem vardı ve fikir ve ifade hürriyeti o kadar sınırlı idi ki, gazeteler, Matbuat Umum Müdürlüğü'nün emir ve direktifleri doğrultusunda çıkabiliyordu! Getirilen bu yeni düzenleme ile, yazarlar ve gazeteciler, devlet memurlarının rüşvet aldığını yazamayacak, herhangi bir bakanlık mensubu veya ünitesi tenkit edilemeyecek; zira bu yaklaşım, bakanlığı ve dolayısıyla devletin manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif edici bulunacağından, bunları dillendirenler kodesi boylayacak! Bu cümleden olarak; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı sayın Doç. Dr. Sami Selçuk, 312. maddeyi, yeni haliyle şiddetle tenkit ediyor ve; 'konuya salt hukuk açısından değil, siyasal açıdan bakılıyor. Suçların ve cezaların yasallığı açısından suç tipinde kullanılan terim ve kavramların açık ve aleni olması lazım. Oysa kanunda yer alan 'olasılık' ibaresi yoruma açıktır. Dolayısıyla; 'kamu düzenini bozacak biçimde' sözcüklerinin yer alması uygundur. 'Kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak şekilde..' ki bir ifade muğlak olup, kapalılığı sürdürüyor' diyor ve yasayı bu haliyle düşünce özgürlüğünü tehdit edeci buluyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı'sının görüşüne aynen katılıyoruz. Zira bu haliyle kanun, tasarrufu tamamen hakimin takdirine bırakmış gözüküyor. Peki, mezkür kanunlar MHP'nin istediği bu doğrultuda çıkarsa ne olur? Hırsızlardan, namussuzlardan, vurguncu ve talancılardan boşalttıkları hapishaneleri, gazeteci-yazarlarla ve düşünce adamları ile dolduracaklar demektir! Tasarıya bu haliyle imza atıp, şimdi suret-i haktan geçinen ANAP'ın tavrı ise, evlere şenliktir! Ne diyelim; herkes kendisine yakışanı yapıyor!