Yazımızın başlığını; iki cihan serveri sevgililer sultanı, biricik Peygamberimizin; İslamiyet'in ilk senelerinde, iman nuruyla şereflenen ve daha ziyade fakir, kimsesiz ve kölelerden meydana gelen, mazlum ve mağdur ilk Müslümanların, azgın, taşkın ve zalim müşrikler tarafından uğratıldıkları akıl almaz işkence ve zulümlerinin cereyan ettiği devre, bizzat Peygamber'in yaptıkları tespitten; Senetü-l Hüzün, yani hüzün senesinden esinlenerek yazdık. Zira, o demde müşrikler ancak, yırtıcı hayvanların yapabilecekleri vahşilikleri ard arda sergiliyor ve o bir avuç Müslümanın onlara karşı koyabilecek en ufak bir dirençleri, güç ve kudretleri bulunmuyordu! Bizzat Hz. Peygamber'in gözlerinin önünde cereyan eden, yürekleri dağlayan olayların üstüne, bir de; Allah'ın Resulü'ne maddi ve manevi dayanak ve hami olan sevgili Hazret-i Hatice annemiz ile, amcaları Abdülmuttalib'in vefatları, o seneye bu ismi verdirdi. Üstüne üstlük, o ara; Peygamberimize Allahü teala'dan vahiy getiren Cibril-i Emin de gelmez olmuş ve vahiy kesilmişti. Haşa: 'Rabbi Muhammed'i unuttu; ona darıldı ve onu terk etti!' diyen müşrikler bayram ediyorlardı! Resulullah Efendimizi teselli ve tebcil eden ve yaradılalı beri hiçbir beşere nasip ve müyesser olmayan Rabbani müjdeler ard arda geldi. Bunlar, Duha ve İnşirah sureleridir. Mealen: 'Kuşluk vaktine ve sükuna erdiğinde geceye yemin ederim ki, Rabb'in seni bırakmadı ve sana darılmadı. Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır. Rabb'in sana, (her bakımdan) O'ndan hoşnut olup razı oluncaya dek, (ihsan ve ikramlarda bulunacak) bol bol verecektir. O, seni yetim bulup barındırmadı mı? Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi? Seni fakir bulup zengin etmedi mi? Öyleyse; yetimi sakın ezme! El açıp isteyeni de sakın azarlama! Ve Rabb'inin nimetini minnet ve şükranla an.' 'Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Belini büken yükünü senden alıp atmadık mı? Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi? Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır. Boş kaldın mı hemen başka işe koyul ve Rabb'ine yönel.' Bu ilahi lütuf ve mazhariyet, Peygamber Efendimizden başka hiçbir kula ve ümmete bahşedilmedi. Bu iman ve şuurda olan Müslümanlar, her devirde hakim olmuş; refah içinde yaşayarak; haklı olarak nice bayramlar kutladılar. Ta ki, bu iman ve şuuru kaybedinceye dek! Yaşadığımız bu ahir zamanda; iman zaafına düşen ve İslamiyetten ayrılan Müslümanlar, güç ve kudretlerini kaybetmiş, zelil bir halde; düşman bellediklerinin elinde esareti yaşıyorlar! Zaman durmuyor; döne döne devrini icra ediyor; günler, haftalar, aylar, seneler ve asırlar geçiyor. Tıpkı Bayramlar gibi.. Eğer, Bayram denilebilirse tabii!.. Bayram edebilenin Bayramı kutlu olsun demekten başka elden ne gelir?!