Huzura kastedenler...

A -
A +

2002 seçimlerinden öncesini bir hatırlayın. Cumhuriyet tarihinin en derin ve tahripkâr ekonomik krizlerini peş peşe yaşadık. Yine Cumhuriyet tarihinde ilk defa esnaf; günler boyu siftah yapamayarak, dükkanlarını kapatıp sokağa döküldü. Koskoca ülkenin her yanı adeta yangın yerini andırıyordu. Başbakanlıkta; konuşurken dili sürçen; yürürken ayaklarını ancak sürüyebilen yaşlı ve hasta bir zat (Bülent Ecevit), koalisyon hükümetini, yardımcısı (şimdi Yüce Divan'da yargılanan) Hüsamettin Özkan marifetiyle idareye çalışıyor, ancak; devlet ve millet adına, kamuda olsun, özel sektörde olsun taş üstüne taş konamıyordu. İşverenler fabrikalarını söküp ülkeyi terk ediyorlardı. Bu kâbustan 3 Kasım 2002 seçimleriyle çıktık. Millet, onca parti arasından birini (AK Parti) tek başına iktidara getirerek, onlarca senedir beklenen siyasi istikrarın sağlanması için gerekli en önemli adımı attı. İki buçuk seneyi aşkın bir zamandır AK Parti iktidarıyla yönetilmekteyiz. Bu iktidarın nasıl bir enkaz devraldığı herkesin malumudur. Akıllara ziyan demeçler Çürümüşlüğün ve kokuşmuşluğun hemen her tarafa sirayet ettiği bir ortamda hükümet etmenin zorluğu ortadadır. Zira, gırtlağına kadar iç ve dış borca batırılmış bir ekonomiyle ülkenin; kangrenleşmiş devasa problemleriyle boğuşmak zorundadırlar. Genç ve enerjik Başbakan, oluşturduğu kadrosuyla; azimle, yılmadan işe koyuldu. Gecesini gündüzüne katarak çalışıyorlar. Makro ekonomik göstergelerde epeyce mesafe alındı. Dost-düşman herkes ipin ucunun yakalandığında hemfikir. Yeterli mi; değil tabii... Ekonomiyi rayına oturtmadan bir şey yapabilmenin imkanı elbette yoktur. Şimdi bütün mesele, raya oturtulan bu ekonomiyi, sürdürülebilir ve kalıcı kılabilmektir. İç ve dış sermaye, yatırım için bu "güven" tablosunu görmek istemektedir. İşte; tam bu ortamda; her zaman olduğu gibi birileri çıkıyor ve sudan meselelerle toplumun huzurunu bozmaya çalışıyor. Ülkenin gündeminde olmamasına ve daha seçimine iki sene gibi uzunca bir süre olmasına rağmen işte o birileri, huzurumuza kastedercesine cumhurbaşkanlığı seçimlerini gündeme taşıyor ve akıllara ziyan beyan ve demeçlerle toplumu germeye ve neredeyse kavga ortamına çekmeye çalışıyorlar. Yetmiyor; eğitim yılı sonu dolayısıyla üniversitelerimizde mezuniyet törenleri düzenleniyor, işte o huzura kasteden birileri, bu kez buralarda sahneye çıkıp; başörtülü velileri törenlere almayarak, tek kelime ile 'Vandalizm'in örneklerini sergiliyorlar. Üstelik bu anneler başörtülü; yani türbanlı falan değil... Hani, yasaklama yalnızca türban içindi? Hani, türban siyasi simge idi; başörtüsü temiz ve masumdu? Aynı törenler Bursa Uludağ Üniversitesi'nde de yapılıyor; buradaki rektörün tutumu insani ve ahlaki olup; üniversite ismine yakışan merasimler düzenleniyor ve kapalı-açık veliler çocuklarının mutluluklarını birlikte paylaşabiliyorlar. Ama gelin görün ki; Nene Hatun'un memleketi Erzurum'da; Atatürk Üniversitesi'nde ise, hicap duyulacak manzaralar sergileniyor ve şehit anası dahil; memleketin ücra köşelerinden buraya gelen kapalı anneler yüz geri edilip törene alınmıyor! Ne yapılmak isteniyor? Bütün bunlarla ne yapılmak isteniyor? Demek ki; birileri Ecevit'li kâbus günlerini özlemiş, o günlerin geri gelmesi için yanıp tutuşuyor! Aman dikkat! Başta hükümet olmak üzere herkesi akl-ı selime davet ediyor, bu pis oyuna gelinmemesini, onlara anladıkları dilden cevaplar yetiştirip toplumu daha fazla germek yerine; teenni ile hareket edip, gerekirse referanduma gidilmesini tavsiye ediyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.