İktidar mücadelesi

A -
A +

Türk siyasetinde 'iktidar' mücadelesi iki temel eksen üzerindedir. Bunlardan birincisi; 'millete rağmen' sürdürülmek istenen iktidardır; ikincisi ise, 'milletin iktidarı'dır. Yani; milletin ihtiyaçlarına, özlem ve beklentilerine cevap verebilecek gerçek demokrasi süreci... Demokrasi tarihimiz boyunca bu iki temel görüşün mücadelesine şahit olmaktayız. Millete rağmen iktidarı ellerinde bulunduranlar; ne olursa olsun, dünya nereye giderse gitsin, dünya üzerindeki ülke halkları bizi nasıl görürlerse görsün ve bize nasıl davranırlarsa davransınlar; her hal ve şartta bunların, iktidarlarını sürdürmek emel ve gayesinde oldukları görülür! Bunlara göre; millet henüz gerekli demokratik olgunluğa erişmiş değildir! Dolayısıyla; millet, kendi hayrına veya zararına olabilecekleri yeterince değerlendirebilecek ve kendisini yönetecekleri bu süzgeçten geçirip seçebilecek 'modern toplum' olmaktan çok uzaktır! O halde; böyle bir millete; ihtiyaçlarının, özlem ve beklentilerinin neler olacağı sorulmaz; sorulmamalıdır! Sorulduğu takdirde yanlış yapacağı ve yanlış insanları seçeceği aşikardır! Nitekim; bu durumun böyle olduğu 1950 senesinden beri yapılan seçimlerde apaçık görülmüştür! Millet, devamlı olarak; kendisine rağmen iktidarda kalan ve ülkenin hemen bütün kurum ve kuruluşlarını ve bunların yöneticilerini (bürokrasi) kendisine göre dizayn edip yönetip yönlendirenleri 'tu kaka' edip sandığa gömmüş ve kendi eliyle bunlara asla iktidar vermemiştir. 50 seneyi aşkın bir zamandır verilmekte olan bu denli bir demokrasi mücadelesinde; milletin seçtiği başbakan ve bakanlar idam edilmiş, vekilleri hapishanelerde çürütülmüş; bütün bunlarla yetinilmeyip her on senede bir milletin iktidarı alaşağı edilmiştir! Bu ceza; gerçekte millete kesilmiştir! Gerçekte millet cezalandırılmıştır! Milletin suçu; yanlış partileri seçip iş başına getirmesi olmuştur! Sözgelimi; demokrasiye geçtiğimiz 1950 senesinden beri, millet, 'muktedirlerin' partisi olan CHP'yi iş başına getirseydi ne olurdu? CHP, millete gerçek demokrasiyi ve onun nimetlerini tattırır mıydı? Hemen söyleyelim: Milletine adeta; hasta-doktor ilişkisiyle yaklaşan bu zihniyet ülkeyi Enver Hoqsa'nın Arnavutluk'una çevirirdi! Yani, etrafını çevirir; dünyadan tecrit eder, ülkeye giriş çıkışları yasaklar; içerdekiler de sapanla avlanırdı! Ve, sittin sene bu millet demokrasiyi ve onun nimetlerini tadamazdı! Bildirmezlerdi ki; bilinmeyen şey nasıl tadılabilirdi? Onlara göre; görüntünün bozulmaması ve ülkeye gelen yabancılara görünmemeleri için; köylünün şehre inmesi yasaktı! Bu köylü mü; iddia ettikleri demokratik olgunluğa erişecek ve kendilerinin istedikleri iktidarları seçecekti? Onlara göre; millet isteyemez; millete istetilirdi! Bu durumu millete bir türlü anlatamadılar; hep karşılarındaki partiler iktidara geldi. Bunun da çaresini, karşılarındaki ana kitleyi bölerek buldular! Merkez sağı paramparça ederek; kurulan ikili, üçlü koalisyonların iktidarsızlıklarıyla kendi iktidarlarını her daim yürüttüler. Merhum Özal'ın tek parti iktidarında biraz gerilediler; ondan sonra, ta 3 Kasım 2002 seçimlerine kadar günlerini gün ettiler! 3 Kasım seçimleriyle korktukları başlarına geldi, çünkü, tek başına bir parti iktidardaydı! Gündem saptırmalarla, görünürdeki kavgayı iktidarla sürdürüyorlar; ama asıl hedefleri millettir! İktidar kavgasını milletin kazandığı gün; biz de demokrasimiz var diyebileceğiz!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.