İnsanoğlu çok garip bir mahluktur. Âdeta bir muammadır. Çünkü kâinatın hülasası, özüdür; bundan dolayı da insana "küçük kâinat" denmiştir. İşte bunun içindir ki, bütün bir insanlık, yaratılalı beri insanı çözmeye, ondaki sırları bulmaya çalışmasına rağmen, bu hususta çok mesafe alındığı söylenemez. İnsan hakkındaki bilinmezler, bilinenlerden çok fazladır. Bakalım; bilim daha da ilerledikçe bu konudaki başarılara da şahit olunulacak ancak, peşinen şunu bilmeliyiz ki; insanoğlu kendini bilmede, sırlarını çözme konusunda pek mahir davranmamıştır. İnsan, kendisinden ziyade; kendisine zarar veya fayda verebilecek dış etkenlerle uğraşmayı yeğlemiştir. Kendinden çok etrafına bakınmayı maharet bilmiştir. Çetin bir imtihana muhatap Yaratıcımız, her şeyi insanoğlu için insanı da kendisi için yarattığını söylüyor. Cenab-ı Hak, ayrıca; "...insanı eşya ve hadiseleri teshir etmesi (hükmü altına alması) için kendine halife olarak (seçip) yarattım" buyuruyor. Allahü tealanın yeryüzünde halifesi olan insanın başıboş bırakılmadığı bilakis çok büyük mükellefiyetlerinin olduğu pek açıktır. İnsan kelime manası ile "unutkan" demek. Cennetteki unutmasının ve bununla birlikte yasak meyveden yemesinin bedelini dünyaya gelmekle ödüyor! Cennetten çıkarılan insan, dünyada çetinler çetini bir imtihana muhatap kılınıyor. Dikkat edilirse yine kendisinden istenilen şey "unutmaması"dır! Yani, kendini bilmesi, niçin yaratıldığını ve neye memur olduğunun idrakinde olması lazımdır. Bu da ancak ve ancak Yaradanını bilip O'nu anması (yâd etmesi) ile mümkündür. Başıboş bırakmadığı gibi... Unutmayacak ki unutulmasın! Merhametlilerin en merhametlisi olan Allahü teala insanı başıboş bırakmadığı gibi onu büsbütün yalnızlığa da itmedi. Evvela onu techiz etti. Nefsinin yanında ruh ve akıl da yaratarak onu tam donanımlı kıldı. Bütün bunlarla da yetinmeyerek ona (insana) peygamberleri vasıtası ile din gönderdi. Yani, imtihanda sorulacak soruları, bu sorulara verilmesi gereken cevapları açık seçik ortaya koydu. Üstelik, insana takat getiremeyeceği bir yük de yüklemedi. Kendini bilip Rabbini tanıyan insana, gönderdiği dinler vasıtası ile (O dinleri tebliğ eden peygamberler eliyle) dünya ve ahiret saadetinin yollarını da gösterdi. Nitekim Cenab-ı Hak, İbrahim suresinin 7. ayeti kerimesinde mealen; "...size vermiş olduğum nimetlere şükrederseniz onları elbette artırırım. Ama, nankörlük edip de onları isyan ve taşkınlıkta kullanırsanız; onları elinizden alır ve şiddetli azaba uğratırım" buyurmaktadır.