Günümüz insanı, onca şeylere malik olmasına rağmen mutsuzdur. Hatta çok zengin ve sahip olduklarını bilemeyecek derecede varlıklı insanların daha bir tatminsiz ve mutsuz olduğunu görmekteyiz. Çok değil elli, bilemediniz yüz sene öncesine gidiniz. O gün dünya üzerinde yaşayan insanları bir inceleyin. Bu günkü teknolojik gelişmelerden ve bu gelişmelerin ürünü olan vasıtalardan neredeyse hiç birisine malik değilken; sanki daha fazla mutluluk fotoğrafı vermekteler. Sözü fazla uzatmadan mutsuzluğun sebebini ifade edelim: İnançsızlık!.. Evet, mutsuzluğun yegane sebebi iman yoksunluğudur. İnançsız insan boşlukta olup, manasız bir hayatın esiridir. Nedir bu esaret? Elbette insan nefsinin; o doymaz ve asla tatmin olmaz, bitmek tükenmek bilmeyen istekleridir. Onu düşünmek dahi istemez Halbuki bu insan bilmez ki, her ele geçirdiği başına bela olmakta ve manevî hastalığını artırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Hasta bir bünyenin kuş eti yemesine benzer ki, bu durum hastalığını daha da arttırır. Zira, o bünyenin evvel emirde perhiz yapması gerekmektedir. İnançsız insan yaratılıştaki gayeyi bilmez. Onu düşünmek dahi istemez. Çünkü, o gayeye matuf yaşamadığından; ahireti (cenneti ve cehennemi) hatırlatacak her şeyden nefret eder ve onlardan mümkün olduğu kadar kaçar! Halbuki, bizzat kendisinden kaçmaktadır, lakin farkında değildir. Gaflet perdesi, algılama melekesini büsbütün örtmüş adeta iptal etmiştir. Ruhun tekamülü olmayınca geride ne kalıyor? Beden ve nefis!.. Bedeni ve nefsi arzuları istediği kadar yerine getirilsin, bu haliyle insan, hayvan hatta hayvandan da aşağı (belhüm edal) bir derekededir. (Sıfırın altındaki dereceye dereke denir; eksi yani..) İnsan ruhundaki kemalat (olgunluklar) nefsin arzu ve isteklerinin zıttındadır. Dolayısıyla nefs kabarıp azgınlaştıkça, insan ruhu ezilir ve insanî hiçbir varlık gösteremez. Nerede kaldı ki terakki edebilsin! Hızla ateşe sürüklemektedir Nefs, gemi azıya almış, sahibini hızla ateşe sürüklemektedir. İnsanı bu denli bir gafletten ancak ölüm uyandırabilir! Nitekim, Sevgili Peygamberimiz; "İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar!" buyurmaktadır. Bu uyanışta, geriye dönüşün ve telafi etmeye kalkışmanın imkanı yoktur. Yalnızca yakıcı bir pişmanlık hali vardır ki asla para etmez! Ruhunu iptal eden; ondaki; melekten de üstün olma hasletlerini körelten ve onu tamamen nefsinin emrine verip onun zebunu kılan insan mutlu olabilir mi? Kendinden kaçan insan, kendini tanıyabilir mi? İşte bütün bunlardan dolayıdır ki insan, ya üstünler üstünü, ya da aşağılıkların en aşağılığıdır. Boşuna dememişler; insan, bir damla kan, bir endişeden ibarettir!