İnsan unsuru

A -
A +

En önemli faktör insan unsurudur. Üstad Necip Fazıl, makinenin hamaratlığı yanında hissizliğini anlatırken; "en mütekâmil kompüter, en ahmak insanın tırnağı kesilirken duyduğu hissin trilyonda birini bile hissedemez!" demişti. Bundan dolayıdır ki, Napolyon'un; "para! para! para!" demesi misali; insan... insan... insan... Söz büyüklerden açılmışken; merhum Ahmet Arvasi Bey de; "... aynı kanunlar kötü insanlar eliyle kötü yönetime, iyi insanlar eliyle de iyi yönetime pekâlâ dönüşebilir" tespitini yapmıştı ki, ne kadar doğru! Bakınız, mahut YÖK'ün başında Doğramacı ve Mehmet Sağlam Beyler bulunduğu vakit; üniversitelerimizde türban yahut baş örtüsü diye bir sorun yok gibiydi. Hatta, türbanı, modernlik adına dillendirip tavsiye eden bizzat, ilk YÖK Başkanı İhsan Doğramacı'dır. At kaçtı torba düştü! Ne zaman ki YÖK'ün başına, Süleyman Demirel tarafından Kemal Gürüz getirildi; at kaçtı torba düştü! O zamanki YÖK Başkanı Sayın Prof. Dr. Mehmet Sağlam, Süleyman Demirel'e giderek; onca üniversite rektörleri arasından, Kemal Gürüz'ün dışında kimi seçerse üniversitelerde herhangi bir problemin yaşanmayacağını söylemesine ve rica etmesine rağmen, Demirel inadına (!) Kemal Gürüz'ü getirmişti. Kemal Gürüz'ün gelişiyle; üniversitelerine baş örtüsü yahut türbanla girilen rektörlere baskı yapılmaya ve kendileri resmen ve alenen tehdit edilmeye başlandı. Onlardan birisi de, o vakitler Marmara Üniversitesi'nin rektörü olan Prof. Dr. Ömer Faruk Batırel'di. Batırel Hoca, baskılara dayanamayıp, görevinden istifa etmişti. Demem o ki, baş örtüsü yahut türban meselesini kaşıyıp gündemde tutan hep bu mahut zihniyet olmuştur. Hakikaten söylenildiği gibi, bu meselenin üzerine böylesine zorbalıkla gidilmeseydi, bu ülkede böyle bir mesele (!) olmayacak ve bizler bu işi konuşmuyor olacaktık. Bunun yerine gerçek gündemlerimizi konuşabilecektik. Üniversitelerinde "bilim"den konuşamayanlar, baş örtüsü ile yatıp türbanla kalkıyorlar! Bir şey yasak ise... Bir şey yasak edildiği zaman rağbet görür! Vaktiyle Kürtçe kasetler yasaktı ve amansız şekilde takip edilirdi. Özal geldi, bu yasakları kaldırdı. Kimse rağbet etmez oldu. Acizane şu görüşe katılıyorum: Mademki, YÖK Başkanlığına atama yaptık. Bir-iki sene içinde mahut zihniyetteki rektörler de gitmiş olacaklarına göre, mevcut kanunlarla da, bu baş örtüsü yahut türban sorunu suhuletle halledilebilirdi. Bu iktidardan sonra yeni gelecek yönetim YÖK'ün başına acaba nasıl birini getirir endişesi kalıyordu ki, o da yeni yapılacak anayasa ile pekâlâ halledilebilirdi. Nitekim sayın Prof. Dr. Ergun Özbudun Hoca'nın başkanlığında yapılan anayasa taslağında bu hususu görmekteyiz. O taslakta YÖK, "Deli Dumrul!" olmaktan çıkarılıyor! Uzlaşma yoksunluğu!.. Uzlaşma deniyor. Bunu herkes söylüyor ama, mahut zihniyetin uzlaşmadan yana en ufak bir yaklaşımları olmadı, olmuyor. Bu demektir ki, bundan böyle de olmayacak! Zaten, uzlaşma yoksunluğu, bir avuç mütegallibede (kendisini böyle zanneden!) var! Halkın kahir ekseriyetinde ve en önemlisi el ele tutuşarak okullarının yolunu tutacak olan açık-kapalı kız öğrencilerimizin, uzlaşmadan yana asla bir sorunları yoktur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.