İnsanın düşmanı kendisidir!

A -
A +

Dünya sahnesine indirilen insanoğlu hayatını idame ettirebilmek için gerekli tedbirleri almakta gecikmedi. Tarih kitaplarında yavrularımıza yutturulmaya çalışıldığı gibi; ilk insan yani Adem aleyhisselam ilkel olmayıp bilakis medeni idi; zira peygamber donanımlı idi. Bugün bile dünyanın birçok yerinde ilkel ve vahşi kabilelere rastlanılmaktadır. Bunlar şehirlerden uzaklarda; ormanlarda; her türlü medeni ihtiyaç ve vasıtalardan yoksun olarak; adeta yarı hayvan gibi bir hayat sürmektedirler. Bunlara bakıp da ilk insanları da böyle farzetmek ilme ve insafa sığmaz. Adem aleyhisselam 2 bin sene yaşadı; 500 yaşına gelince evladına peygamber oldu. Neslinden 40 bin kişiyi gördü. Evladı çeşitli dil ile konuştu. Cebrail aleyhisselam kendisine on iki kere geldi. Kitap gelip; fizik, kimya, tıp, eczacılık, matematik bilgileri öğretildi. Süryani, Arabi ve İbrani dillerle kerpiç üzerine çok kitap yazıldı. İşte; bu insanlar çoğalarak, zamanla bütün dünyaya yayıldı. Bunlardan bir kısmı şehirlerde; o zamanın her türlü medeni vasıtaları ile donanımlı iken, bir kısmı da ormanlara giderek oralardaki ilkel hayatı benimsedi. Bugün de öyle değil mi? Büyük şehirlerin sur diplerinde ve parklarda; yarı çıplak; saç sakala karışmış insanlara haşa 'Adem Baba!' diyorlar. Ne kadar yanlış ve ne korkunç bir cehalet! Adem aleyhisselamı cennette de çıplak gösteriyorlar; halbuki orada ipek elbise giyiyordu ve; ipek, cennet giysisi olduğundan erkeklerin onu dünyada giymeleri yasaklanmıştır. Neyse; bu girizgahtan sonra biz konumuza dönelim. İnsanoğlu nefsinin ihtiyaçlarını temin etmek maksadıyla; eşya ve hadiseleri bulup kullanmada; kendi maddesini ve çevresini imar etmede hudutsuz gayretlerin içinde olurken; ruhunu; asli cevherini; kendisini eşref-i mahluk (en üstün yaratık) kılan hakikatini görmezlikten geldi ve serapa ihmal etti. Halbuki; insanın maddi terakkiden çok ruhi olgunluğa; bunun için de kendisini tanımaya ihtiyacı vardı. İşte; gelip geçen onca peygamberin geliş sebebi budur. Yani; kendisini unutan insana; kendini hatırlatmak, tanıtmak ve neye memur olduğunu bildirmek ve ikaz etmek için gelmişlerdir. Peygamberlerin hak sözlerine kulak verenler ve onlara tabi olanlar; insanın pek cehaleti ve çok zalimliği yüzünden hep azınlıkta kalmıştır. Hikmet-i ilahi.. Hadis- şerifte, Alemlerin övüncü olan sevgili Peygamberimiz; bütün kötülüklerin başı para (dünya) sevgisidir buyuruyor. Bu mübarek sözü Müslümanlar bile yanlış anlıyorlar. Müslümanlık bir lokma-bir hırka değildir. Kur'an-ı kerimde mal övülmüştür. Müslümanlar elbette zengin olmalıdırlar. Ancak; bu zenginliği yani parayı, kalplerinde değil ceplerinde taşımalıdırlar. Bu inceliği iyi anlamalıdır. Su, geminin altında olursa onu yüzdürür; içine girerse batırır! Para ve dünya nimetleri de, tıpkı su gibi olup; insanın içine, kalbine girmemeli ki onu batırıp felakete sürüklemesin. Günümüzde hemen herkes bir şaşkınlık içinde.. İnsanlar niçin tatminsiz ve birbirleriyle kavgalı diye. Halbuki biraz dikkatlice bakınca; bırakın insanın birbiriyle ve çevresiyle kavgalı olmasını, daha başlangıçla bizzat kendisiyle kavgalı olduğu görülecektir! Bu kavganın yegane sebebi, insanın kendisi; kendi bencilliğidir. Bu da kendisini çok sevmesinden kaynaklanıyor. Kendisini tanısa ve; sevmek şöyle dursun kendisinden iğrense yani; ben yokum deyip kendisini aşabilse her şey hallolacak ama.. Söylemesi kolay da; bu hali becerebilen babayiğitler nerede?!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.