İstifalar (2)

A -
A +

Dünkü yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, milletvekili istifalarında baş suçlu ve sorumlu sistemin kendisidir! Daha açık şekliyle söyleyelim; asıl suçlu ve sorumlu sistemi bu şekliyle oluşturan ve öylece gitmesine göz yuman siyasetçilerdir. Mevcut iktidarın elinde, Anayasa değişikliği olmasa da, kanunları değiştirme yetkisi ve gücü vardır. Bilindiği üzere; Anayasa değişikliğine, CHP'nin "milletvekilliği dokunulmazlığı" takıntısı yüzünden, konsensüs sağlanıp gidilememektedir. İktidarın elinde ise, referanduma gitme imkânı vardır. Kim haklı, kim haksız yönü tartışılmadan görünen o ki; mevcut Cumhurbaşkanı, çıkan kanunları "veto" ederek iktidara adım attırmamaktadır! Veya iktidar; Anayasa'ya aykırı olarak çıkardığı kanunlar "veto" olarak geri döndüğünden, kendi bindiği dalı kesmektedir. Bu konu ayrıca tartışılması gereken bir husustur. Önümüzdeki vakıa ise, en hayati kanunlarda bile iktidarın gerekli süratle adım atamadığıdır. Bundan dolayıdır ki, referandumu bir an önce ülke gündemine getirmelidir. Millet, vekilini belirleyemeden ve tanımadan seçiyor dedik. Dolayısıyla seçilen milletvekillerinin, kendilerini seçen halkla direkt bir bağlantısı bulunmuyor. Bundan dolayı da herhangi bir milletvekili kendisini seçmenine karşı sorumlu hissetmiyor ve partisinden gayet rahatlıkla istifa edebiliyor. Seçmene ihanet!.. Milletvekilinin partisinden istifasını bir dereceye kadar makul görsek de; aynı milletvekilinin rakip bir partiye girişi asla etik sayılamaz. Bu durum, düpedüz seçmene ihanettir. Milletin seçmediği ve sandığa gömdüğü bir partiyi, bu denli istifalarla Meclis'e taşımak ve bu şekilde halkın huzuruna çıkmak ne kadar demokratik ve ahlâkîdir? Burada hemen şu hususu belirtelim ki, böyle bir hataya ilk defa iktidar partisi sebep oldu! CHP'den ayrılan milletvekillerini partiye dahil ederek böyle bir yolun kapısı açılmış oldu! Aynı kapıdan istifalar şimdi birbirini kovalamaktadır! Bu durumu önlemin yolu, istifa eden milletvekilinin, milletvekilliği halinin düşürülmesi ile mümkündür. O vakit istifanın bir manası olur. Aksi halde milletle inatlaşma olur ki, bunun da cevabı ilk seçimlerde alınır! Yine 2002 seçimlerine dönelim: Milletimiz, iktidarda bulunan üçlü koalisyon partilerinden her birini (MHP-DSP-ANAP) barajın altına iterek sandığa gömdü! ANAP'tan ayrılıp AK Parti listelerinden seçime katılıp milletvekili seçilen Erkan Mumcu, AK Parti iktidarında bakanlıkla ödüllendirildi. Bakan iken istifa edip eski partisine döndü ve o partide genel başkan oldu. Yanına da AK Parti'den, CHP'den, bağımsızlardan ona yakın milletvekili alarak yeni bir siyasi ikbal arayışına girdi. Millete rağmen!.. Çok merak ediyorum; acaba millet böyle bir partiye ve böyle bir siyasi kadroya ne gözle bakacaktır? Bu parti, millete rağmen kurulmuş olmuyor mu? Milletin vermediğini sun'i oluşumlarla temin etmeye çalışmak ne denli sağlıklıdır? Bunlar, yarın milletin önüne gittiklerinde ne deyip oy isteyeceklerdir? O ANAP ki, kurucusu ve her şeyi olan Turgut Özal'a bile yâr olamamış; Mesut Yılmaz'la birlikte defnedilmiş bir parti; böylesi bir oluşumla yeniden siyaset sahnesine sokulursa tutar mı? Erkan Mumcu'ya göre, tutar ki, bu maceraya girdi. Ama, demokrasilerde millete göre tutması önemlidir. Bunu zaman gösterecektir; bekleyelim, görelim...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.