Artık krizler de globalleşti. Özellikle dünyanın belli başlı ekonomileri; yani ABD gibi diğer birçok ülke ile irtibatlı ekonomilerin dalgalanması paralelinde, dünya genelindeki ekonomilerde deprem olması tabiidir. Sizin ekonominiz ne kadar güçlü olursa olsun, ister istemez bu krizden üzerinize düşeni yaşayacaksınız. Sizin ekonominin güçlülüğü etkilenmenizle doğrudan ilgilidir. Şu halde, güçlü ekonomiler az etkilenir. Türkiye'miz, son on yıl içinde yaşamış olduğu derin krizler neticesinde gerekli tedbirleri almış ve uygulamaya koymuştu. 2002 yılı ortalarından itibaren iktidara gelen AK Parti hükümetleri, ekonominin kurallarından asla taviz vermedi ve ne pahasına olursa olsun ekonominin gereğini uyguladı. Bakınız; Türkiye genelinde genel mahalli seçimlere giriyoruz. Hükümet, en ufak bir popülist politika uygulamış olsa idi, mahut doğal gaz zammını asla yapmazdı! Üstelik kışa girerken ve ekonomik kriz varken... Başbakan Tayyip Erdoğan şimdiye kadar alışık olduğumuz siyasetçilere hiç benzemiyor. Gelmiş geçmiş onca siyasetçiyi hatırlayın; hiçbirisi genel seçimlere girerken zam yapmazlardı. Böyle yapınca millete iyilik mi yapmış olurlardı? Asla! Milletimiz bu denli popülist politikaların bedelini çok daha ağır ödedi. Nitekim, onların devirlerinde IMF ile yapılan ve bunun neticesinde milletimize kemer sıktıran onca anlaşmaların hiçbirisinde sonuç alınmadı. Yani yarıda iken anlaşma bozuldu ve milletin çektikleri yanına kâr kalıyordu! Başbakan Tayyip Erdoğan ve AK Parti kadroları ile Türk siyasetinde yeni bir anlayış belirdi. Bu anlayış, görünüşte acı da olsa sonunda tatlı olacak, ekonominin gereğini yapmaktır! Ekonominin gereğini yapmış olmaktan dolayı da, IMF'nin kapısında avuç açan konumda değiliz. Yani, IMF'nin direktiflerine körü körüne 'peki!' demiyoruz. Çok açık ifadesiyle, eski siyasetçiler bizi IMF'nin kapısına aç olarak götürüyorlardı; şimdiki iktidar ise tok olarak götürüyor!..