Kayıkçı kavgası

A -
A +

Korkulan oldu ve AB'ye giden "ince uzun yol"un kavşak noktalarından birinde daha sekteliyoruz! Buna sebep dün Ecevit'ti. Dünkü Ecevit, tıpkı bugünkü gibi Başbakan'dı; tek farkla ki, o günkü Ecevit'in sağlığı yerindeydi. O gün (1978), AB'ye girebilme fırsatı, Yunanistan'la birlikte bizim de önümüze gelmişti. Cunta idaresinden yeni çıkmış Yunanistan, bu teklife balıklama daldı. Ecevit'in Başbakanlığındaki Türkiye, daha erken (!) deyip erteledi. AB içindeki Yunanistan, on bin dolar civarındaki GSMH ile ekonomik refahı yakalamış durumda. Dışarıda kalan Türkiye ise, ekonomik krizlerle boğuşuyor. Eksi on dolayında küçülme, 2500 dolara inen fert başına yıllık milli gelir ile yerlerde sürünüyor. Talihe bakın ki, bugün aynı fırsat bir kez daha önümüze geliyor; Ecevit yine Başbakan, üstelik sağlıksız!.. Yapılan bütün kamuoyu yoklamaları, Türk toplumu yüzde 80 kahir ekseriyetiyle AB'ye girmek istiyor. Yöneticilerin görevi, milletin hayırna olacaklar konusunda önderlik yapmak, milletin özlem ve beklentilerini yerine getirmektir. Milletin önünü tıkamak, istikbalini köreltmek ve millete rağmen iş görmek değildir! AB, malum bir değerler manzumesidir. O değerlerin hepsini benimsemiş ve vaktiyle hepsinin altına imza atmışız. Şimdi ne oluyor da, "Türkiye'nin özel durumu var" deyip; AB'ye karşı, özel şartlar ileri sürmeye yelteniyoruz?! Ve; bu anlamsız tavrımıza kılıf bulmak için de, tepedekilerin kayıkçı kavgalarına şahit olmaktayız! Hangi meselede kaç kez düşünmek gerektiğini açık artırmayla belirlemeye çalışan, hükümet ortaklarımızın; tamamen seçmene mesaj verme şeklindeki tavırlarını ibretle izliyoruz! Hükümet ortaklarının her birisi, ne dediği belli olmayan yığınla laf ediyor. Önlerine gelen; Kıbrıs, idam, Kürtçe yayın ve Kürtçe eğitim konularında, hiçbirisi açıkça ve erkekçe bir fikir serdetmiyor! Bu konularda dışarısının ne istediğini, kendilerinin ne yapmak istediklerini açık seçik milletin önüne koymuyorlar! Bir kayıkçı kavgası tutturdu gidiyorlar! Öyle ki, kendileri de niye kavga ettiklerini bilmiyorlar! Cumhurbaşkanı inisiyatif almak istedi; bunun için de bütün siyasi parti liderlerini toplantıya davet etti. Başbakan'ın sağlığı sır gibi saklanıyor. Kimse ile görüştürülmüyor; kendisini mutat şekilde muayene eden doktorları da bir açıklama yapmıyor! Önce; iki saatliğine, daha sonra, yalnızca yarım saatliğine toplantıya katılabileceği ifade edildi. Dünkü toplantıya yarım saat kala yapılan açıklamada ise, katılamayacağı duyuruldu. Böyle bir durumda; yani Başbakansız toplantıya katılmayacaklarını duyuran Ana Muhalefet lideri Tansu Çiller, sözünde durarak toplantıya gitmedi. Dolayısıyla dağ fare doğurdu! Başbakansız (hükümetsiz) ve Ana Muhalefetsiz yapılan toplantı, hangi yaraya merhem olabilir? O toplantıdan ne kadar birlik mesajı çıkarsa çıksın, inandırıcı olabilir mi? İçeridekileri inandıramadığınız bir meselede dışarıdakileri nasıl inandıracaksınız? Yaşlı ve rahatsız Ecevit için bir şey söyleyemeyiz! Yani, Ecevit çekilme kararı alsın dahi diyemeyiz. Çünkü o kararı alabilecek sağlık ve dirayette olup olmadığını bilmiyoruz! Ama; kendilerine göre, "Hipokrat" yeminli doktorlarımız ne güne duruyor? Neden görevlerinin gereğini yerine getirmiyorlar? Ülkenin başını belirsizliğe terkederek, hem Ecevit'e ve hem de millete kötülük yaptıklarının farkında değil midirler? Tansu Çiller doğru söylüyor; Başbakansız hükümet olamayacağına göre, bugünkü Türkiye'nin birinci ve öncelikli meselesi hükümet boşluğudur! Önce bu boşluğun doldurulması lazımdır. Bu boşluk doldurulmadan hiçbir boşluğun doldurabilmesine imkan ve ihtimal yoktur. Koalisyon partileri de bunun farkında ki, habire kayıkçı kavgasını körüklüyorlar! İş yapmaktan ziyade, yapar gözükmek ve görür gibi oldukları seçim sandığı için, devamlı olarak seçmenlerine mesaj vermeyi yeğliyorlar!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.