Bizim milletin ön sezisi gerçekten calib-i dikkattir. Kemal Derviş, seçilmeden hükümete bakan olarak alındığında; millet, onun performansına bakıp hükümetin 4. ortağı olduğunu, daha işin başında söylemişti. Parlamentonun milletin ne kadar gerisinden geldiğine bakın ki, bu durumu, aynı hükümetin üyeleri, o vakitler inkâr ederken, bugün itiraf etmek zorunda kalıyorlar! Kemal Derviş, tek başına hükümetin 4. ve en büyük ortağı konumunu her geçen gün sağlamlaştırarak sürdürüyor. Kımıldayamayacak bir hale gelmiş; kendisi ile birlikte bütün bir milleti de her kesimi ile perişan eden, mevcut koalisyon hükümeti, eğer bugün sun'î teneffüsle yoluna devam edebiliyorsa, bunun tek sebebi, amili ve saiki, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı sayın Kemal Derviş'tir. Eğer, Kemal Derviş kabineye girmemiş ve gerekli dış yardımları sağlamamış olsaydı, hükümetin görevine bir gün bile devam edebilmesinin imkan ve ihtimali yoktu! Çünki; ekonomide başta kamu sektörü duvara toslamış, devlet, vadesi gelen borçlarının faizlerini bile ödeyebilmekten aciz hale düşürülmüştü. Dolayısıyla, Türkiye'nin Arjantin olmasına ramak kalmıştı! Kemal Derviş'le birlikte ülkeye sıcak para girdi ve bu parayla borçların döndürebilmesi temin edilmiş ve Türk ekonomisi "Konkordato"dan kurtulmuştu. Tabii bu durum, ekonomiyi bütünüyle sağlığına kavuşturması, rayına oturtması ve bundan böyle üretim ekonomisine geçip, Türkiye'nin kalkınacağı manasına gelmiyordu. Gelmediğini, milletçe hep beraber görüyor ve yaşıyoruz. Bunu Kemal Derviş de biliyor; hatta herkesten en iyi o biliyor! Hafta başında, İstanbul Çırağan Sarayı'nda; Avrupa'nın en büyük sanayicileri ile bir toplantı yaptı. Onlara; yapılan yapısal reformlar hakkında bilgi verdi ve onları yatırım yapmaları için Türkiye'ye davet etti. Bu denli siyasi istikrarsızlığın ayyuka çıktığı ve hükümetin pamuk ipliğine bağlı hayatiyetini sürdürdüğü Türkiye'den, kendi öz sermayesi kaçıyor! Türk ekonomisinin en büyük sorunu elbette istihdam ve üretimdir. Daha açık ifadesiyle bunların temini için sermayeye ihtiyacımız var. Bu sermayeyi iç ve dış kaynaklardan bulmak zorundayız. Bu hususta kimsenin aykırı birşey söylediği yok. Muhalifi, muvafıkı herkes hemfikir. Ancak; siyasi oluşuma yani mevcut koalisyon hükümetine duyulan güvensizlik, yastık altındaki parayı gün yüzüne çıkarmıyor! Çıkarmadığı gibi; iş adamlarımız fabrikalarını söküp yadellere gidiyor! Malum, para en netameli nesne.. En ufak bir güvensizlik ortamını ilk terkeden paradır. Ee, sen daha yerli sermayeyi tutamazken ve elinden kaçırırken, yabancı sermayeye nasıl güven vereceksin? Burada iki yol var. Birincisi, Türk insanı için, Türk ekonomisi için gerçek yatırımcıyı bulup getirmek. Bununi çin de, karşılıklı olarak ekonominin kurallarını adil bir şekilde işletmek. Bunun olamayacağı ve yapılamayacağı ortada! O vakit, ortada ikinci yol kalıyor ki, bu da Türkiye'nin ekonomik değerlerini, yer altı ve yer üstü kaynaklarını, tek taraflı olarak yabancılara peşkeş çekmek! Bu ikinci yol, Yeni Dünya Düzeni ile birlikte bütün ülkelerde yürürlüktedir. Özellikle eski Doğu Bloku ülkelerinin toprakları, sanayi tesisleri ve ekonomik değerleri bu anlayışla, uluslararası sermayeye açılmış ve o ülkelerin halkları, kendi memleketlerinde, kendi topraklarında ve fabrikalarında "köle" durumdadır! Şimdi; Türkiye'de merak edilen durum budur! Eğer, adam gibi yatırım ve yatırımcı istiyorsak, bu, bu hükümetle olmaz. Çünkü, mevcut hükümet, dışarısının verdiği sıcak para ile ancak sun'i teneffüs yapabiliyor. Dolayısıyla, pazarlık şansı yok! Zaten Kemal Derviş de erken seçimde veya hiç olmazsa seçim tarihinin açıklanması keyfiyetinde boşuna ısrar etmiyor! Güçlü ve güven telkin edici bir hükümet teşkil etmeden, ne yapılırsa yapılsın, netice itibariyle havanda su dövüleceğini en iyi Kemal Derviş biliyor!