Geçen hafta içinde hem Kemal Kılıçdaroğlu'nu ve hem de Kemal Derviş'i izleme imkânımız oldu. İki Kemal arasındaki fark da böylece ortaya çıkmış oldu. Kemal Kılıçdaroğlu CHP'ye genel başkan olduğunda bayağı umutlanmıştık. Zira yenilikçi diye gelmişti ve CHP'nin arızası da statükoculuktan kaynaklanıyordu. Kılıçdaroğlu tüm uğraşılarına ve parti yönetimini değiştirmesine rağmen; CHP'yi yenilikçiliğe alıştıramadığı gibi, kendisi de eski CHP anlayışına uydu.
Bilindik CHP anlayışına göre bildirgesini okudu ve yine bilindik yıkıcı ve uzlaşmaz muhalefetini sergiledi. AK Parti'yi ve Başbakan'ı suçlayarak; 'barış' sürecinin altında kalacaklarını iddia etti. Ve; '... İktidar, başarısızlığına bizi ortak etmek istiyor' dedi. Ayrıca ilave etti: 'İktidar, tek başına başaracaksa; neden CHP'yi ortak etmek istesin ki?!'
Bu sözler bir ana muhalefet parti başkanının edeceği laflar mı? Bu insanlar, otuz senedir kanın akmakta olduğu bu ülkede yaşamıyor mu? Baş belası bu terör konusu, yalnızca iktidar partisinin meselesi mi? Başbakan, bütün riskleri alarak gövdesini taşın altına koydu; size ne oldu ki; yalnızca parmağınızı koymaktan imtina ediyorsunuz?
MHP ile beraber sığındıkları ve savundukları en büyük argümanları da Abdullah Öcalan'ın muhatap alınması..
Kemal Derviş de bir sosyal demokrat ama; kendisi ifade etti: 'Piyasa ekonomisine inanan bir sosyal demokratım.' Ve; çıktığı televizyon programında bir ufuk turu yaptı. Dünyadaki dev ekonomilerin ne berbat halde olduklarını dillendirdi. ABD'nin yüzde 2-2.5, Japonya'nın yüzde 1, AB ülkelerinin yüzde 0, Türkiye'nin ise yüzde 4 büyüdüğünü söyledi ve ilave etti: 'Dünya, gelişmiş ekonomilerin krizini yaşıyor!'
İktidarın ülkeyi iyi yönettiğini; seçim ekonomisi uygulamadıklarını, alınan kararları taviz vermeden uyguladıklarını ve hepsinden önemlisi; kamu borcunu millî gelire oranla yüzde 90'dan yüzde 38'lere indirdiğini ifade etti.
Gelişmiş ekonomilerdeki insanların yüzde 35'lik tasarruflarına karşılık; bizim yüzde 15'lik tasarruflarımızla yaptığımız yatırımların parmak ısırttığını vurguladı.
Can alıcı 'çözüm' süreci ve Abdullah Öcalan ile görüşmeye ise şu cevabı verdi: 'Bütün toplumların tek ideali barış içinde yaşayabilmektir. Eninde sonunda barış düşmanla yapılıyor. Şiddetin bitmesi, geçmişin intikamından çok daha önemlidir. Türkiye güçlendi; artık eski Türkiye değil; bu Türkiye'de artık her şey tartışılabilir. Yeter ki silah olmasın; kimin hangi düşüncesi varsa, rahatlıkla ortaya koysun ve tartışılsın.'
İki Kemal arasındaki farkı; sanırım siz de gördünüz sevgili okuyucularım.
CHP iktidar arıyorsa, öncelikle gerçek Kemal'i bulmalı değil mi?!.