Keşke gözümüz açılmasa idi!

A -
A +

Türkiye'den bir Özal geçti ve her şeyi alt üst etti! Ne güzel; kendi kabuğumuza çekilmiş, dünyadan ve dünyadaki gelişmelerden habersiz yaşayıp gidiyorduk! Ekonomik yönden; dört duvar arasında volta vuran mahkumları andırıyorduk; dışarısı bizi böyle görüyordu ama, biz bilmiyorduk ya, ne zararı vardı?! İstanbul'da Boğaz'ın karşı yakasına geçebilmek için kamyonlarımızla günlerce kuyruklarda beklerdik. Şehir içi telefonun düdük sesini duyabilmek için, dakikalarca ahizeyi kulağımızda tutardık. Sularımız akmaz, hemen her gün 5-6 saat elektriklerimiz kesilirdi. Otobanımız yoktu; olmasındı, zaten otobanı ancak, ansiklopedilerde okuyor, nasıl bir şey olduğunu bilmiyorduk. Dünyada varsa bile, kaç kişi, kaç ile gidip görebiliyordu. Edirne'den ötesini yalnızca Avrupa'ya işçi olarak gönderdiklerimiz biliyordu. İzin dönüşlerinde onların anlattıklarına, 'masal' deyip geçiyorduk. Gaz tenekesinden mamul arabalarımızda, ne güzel kırılıyor ve nüfus planlamamız, hiçbir masraf yapmadan kendiliğinden meydana geliyordu! Tek kanal televizyonumuzda ve sahibinin sesi radyomuzda, ne güzel; kendimiz deyip kendimiz işitiyor ve kendimiz çalıp kendimiz oynuyorduk! Döviz de neymiş; o, ancak Merkez Bankası'nda bulunabilen, kişilerce dokunulamaz ve taşınılamaz 'ecnebi' bir varlıktı! Hasbelkader, bir turistten veya bir gurbetçiden eline geçmiş ve siz yakalanmışsanız; eroin kaçakçısı muamelesi görürdünüz! Yabancı menşeli sigara, zaten eroinin ta kendisi idi! 141, 142 ve 163. kanun maddeleriyle, bütün bir millet karınlarından konuşmaya icbar edilmişti. Hapishaneler, bu denli konuşmayı beceremeyenlerle dolup taşmaktaydı. Anadolu'da fabrika, sanayi mi olurmuş? Verimli Anadolu toprakları neyine yetmiyor onların? Ekip biçsinler, karınlarını doyurup, uzanıp yatsınlar! Daha ne istiyorlar; bundan âlâ hürriyet, ekonomik kalkınma, refah seviyesi ve adalet mi olurmuş?! Dikkat ediniz, bütün bu anlatılanlara demokrasi ile geldik! Ondan öncesi -ki İnönü devridir- köylü ikinci cigarasını içsin, çarığını giysin ve zinhar şehirlere inmesindi! Olur a, kazara onları bu kıyafet içinde bir turist görür de, bunu fotoğraflayıp, gidince memleketinde yayınlarsa; bize o gözle bakıp değerlendirdiklerinde ne cevap verebilirdik?! Rahmetli Özal'a gelinceye değin, biz, 30 seneyi aşkın bir demokrasi mücadelesinin içinden geliyorduk ve ancak bu kadar yol alabilmiştik. Düşününüz; otobüslerimizde klima, kanunla yasaktı! Güneyin sıcağında, her gelen turisti pişirir; bu yüzden, memleketimizdeki ucuzluk karşısında, karınlarını tıka basa doyurmalarına karşın, memleketlerine zayıflamış olarak dönerlerdi! Ah! Özal; bizim gözümüzü açtın, dünyayı gösterdin ve çekip gittin! Gösterdiklerinle, senden sonra yaşadıklarımız karşısında, sudan çıkmış balığa döndük!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.