Başbakan R. Tayyip Erdoğan'ın KKTC'nin 20. kuruluş yıldönümünde Ada'ya yaptığı çıkarma, İstanbul'daki müessif olayın gölgesinde gerçekleşti! Bilindiği üzere Türkiye'miz, Atatürk'ün işaret ettiği "muasır medeniyet" projesinin; Atatürk'ün gününden sonraki en anlamlı ve çetin mücadelesini vermektedir. 200 senelik Avrupa'lılık mücadelemizin kritik bir dönemecinin arefesinde bulunuyoruz. Aralık ayında, Türkiye'nin tarih alması ufkumuzu açacak aksi halde ise, Avrupa Birliği'ndeki beklentilerimiz telafisi zor yaralar alacak ve ülke olarak sıkıntıya gireceğiz. Geçen süre içerisinde her iki taraf (Türkiye-AB) samimiyet sınavından geçmiş ve maalesef AB; Türkiye'ye takındığı tavırla bu sınavdan başarıyla çıkamamıştır. Bu durumun son örneği Kıbrıs meselesidir. AB, Kıbrıs konusunda alenen taraf tutmuş ve KKTC ile Türkiye'nin elini kolunu bağlamıştır. Kıbrıs'ta; uluslararası antlaşmalardan doğan Türkiye'nin hakları bilerek görmezlikten gelinmiş ve; "garantör" devlet olmasına rağmen görüşüne başvurulmamıştır. Güney Kıbrıs tek taraflı olarak, AB'ye üye yapılmak istenmekte ve böylece KKTC ve Türkiye köşeye sıkıştırılmaktadır. "Güvence ve eşit statü" Başbakan Tayyip Erdoğan Kuzey Kıbrıs Türk halkına yaptığı tarihi konuşmasında "Önemli olan, Ada'da yeniden olaylara ve gerginliklere yol açmayacak kalıcı bir çözüme varılmasıdır. Her ne pahasına olursa olsun bir çözüme varılması düşünülemez. Kalıcı çözümün unsurları; Kıbrıs Türkleri'nin güvencesi, eşit statü, siyasi eşitliğin korunması, iki kesimliliğin muhafaza edilmesidir. Çözüm, Türk-Yunan dengesini her halükarda dikkate alacak yeni bir ortaklık temelinde olacaktır. Kıbrıs Türk halkının beklentileri, nihai çözümü biçimlendirecektir. Ancak, hem garantör devlet hem de anavatan olma vasfıyla, -bunun da altını çiziyorum- Türkiye Cumhuriyeti'nin Kıbrıs'ta ahdî ve tarihî hakları ve sorumlulukları bulunmaktadır. Buradan uluslararası camiaya sesleniyorum. Biz Doğu Akdeniz'in geleceğini yani müşterek geleceğimizi belirsizliklerden ve potansiyel istikrarsızlıktan kurtarmak istiyoruz. Barış ve istikrardan yanayız, bunun için de üzerimize düşeni her zaman yapmaya hazırız" dedi. Yarınlara emin bakabilmek Başbakan, bu tarihi konuşmasının satır aralarında; bir kısım kesimlerin ve bunların kalemşörlerinin art niyetli olarak ısrarla vurguladıkları, "AK Parti Kıbrıs'ta ver kurtul peşinde!" tezini kökünden silmekte, aksine Anavatanın yavru vatanı ilelebet sahiplendiğinin en belirgin örneğini sergilemektedir. Başbakanın, Anavatanın ana muhalefetiyle el ele Kıbrıs'a yaptığı çıkarma ve sahiplenişini dost düşman; iç ve dış çevreler apacık gördüler. Böylece Kıbrıs'lı Türk'ün eli daha da güçlendi ve Kıbrıs Türk'ü yarınlara daha emin bakabilmektedir. Ayrıca; KKTC'de yakında genel seçimler yapılacaktır. Dolayısıyla oluşacak KKTC iktidarı; halk desteği ile daha da güçlenerek müzakere masasına oturabilecektir. Daha önceleri; Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "çözümsüzlüğü çözüm olarak görmüyoruz" beyanları çarpıtılarak değerlendiriliyor ve olmaması gereken şekliyle maalesef iç politika malzemesi olarak kullanılıyordu. Denktaş'ın eli güçlendi Aynı cümleyi bir kez daha sarfeden Başbakan, bu sözüne açıklık getiriyor ve; "Ancak, varılacak çözümün Kıbrıs Türkleri ve Rumları'nın barış ve güvenlik içinde yan yana yaşayabilecekleri bir ortamı sağlaması gerekir" diyor. Geçirdiği ağır ameliyattan çıkar çıkmaz önüne konan Annan Planı'nı; bir hafta süre verilerek imzalaması istenen ve olanca mehabetiyle buna karşı koyan ve BM-Yunanistan-Güney Kıbrıs Rum oyununu bozan Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da arkasında Türkiye'yi görmenin, güven ve mutluluğunu yaşıyor. AB sürecinde Kopenhag Kriterlerinde olmayan ancak; BM-AB, Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın ortaklaşa zımnen bir şart gibi Türkiye'nin önüne çıkardığı Kıbrıs konusu, karşı tarafın samimiyetsizliğine paralel olarak daha uzun süre problem olmaya ve baş ağrıtmaya devam edeceğe benziyor.