Kıbrıs'taki fiili durumu, yani mevcut iki ayrı devletin varlığını dünya tanımadı. BM ve BM Güvenlik Konseyi üyeleri, Kıbrıs denince hep Güney Kıbrıs Rum Yönetimini muhatap aldılar. KKTC'yi görmezlikten gelerek yok farzettiler. Son olarak; Aralık 2001 tarihinden itibaren, BM temsilcisi De Soto'nun katılımıyla iki taraf arasında görüşmeler sürdürülerek bu günlere gelindi. Bu zaman zarfında da, önceki görüşmelerde olduğu gibi 'havanda su dövüldü' dense yeridir. Unutmamak gerekir ki, Kıbrıs'ta kurulması istenen ortak devlet yapısı; Kıbrıs'ın kuruluşundan beri, yani 1960 senesinden beri zaten vardı. Bu devleti yıkanlar bizzat Rumlar ve onların arkasındaki Yunanistan'dır. Hal böyle iken, bütün dünya Rumların yanında yer alarak, tek başına kalan Rauf Denktaş'ı köşeye sıkıştırıyor. Öyle ki, AB hayaliyle zihni allak bullak olan Mesut Yılmaz bile, Rauf Denktaş'ı uyumsuz gösterme talihsizliğini yaşadı. Halbuki, bilmiyor ki; Kıbrıs, Türkiye'nin AB'ye alınmaması için önüne konan bir engeldir! Neyse ki, Başbakan Bülent Ecevit, o hasta haliyle yazılı bir açıklama yaparak, Denktaş'ın yanında yer aldı ve onu yalnız bırakmadı! Bilindiği gibi; AB ve BM Güvenlik Konseyi, taraflara haziran ayına kadar bir uzlaşmaya gitmelerini, aksi takdirde, Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin tek taraflı olarak AB'ye alınması için hazırlıklara başlanacağı bildirilmişti. Bundan da anlaşılacağı üzere, Rum tarafı görüşmeleri, bütün dünyayı yanına almanın rahatlığı içinde sürdürmüş ve iyi haber alan kaynakların bildirdiğine göre, Ada'yı bir bütün ve birleşik bir devlet olarak AB'ye sokmak için; (Ada'nın yalnızca yüzde 25'lik kısmı Türklere bırakılmış, Türkiye'den gidip oraya yerleşen ailelerin Ada'yı terketmeleri, 60 bin Rum'un Türk tarafına yerleştirilmesi, Ada'nın silahtan ve yabancı silahlı güçlerden arındırılması ve her şeyden önemlisi Kuzeydeki Türk egemenliği diye bir şeyin söz konusu olmaması) gibi, tamamen 1960 şartlarına geri dönmeyi ileri sürmüşlerdir. BM gözlemcisi De Soto'nun da benimseyip, Rauf Denktaş'a dayattığı bu plan, Kıbrıs'ı tamamıyla, altın bir tepsi içinde Yunanistan'a takdim etmekten öte ne mana ifade ediyor? Bu oyuna gelmeyen Rauf Denktaş'ın ısrarla üzerinde durduğu ve olmazsa olmaz dediği konu ise, Kuzeydeki Türk egemenliğidir. Bu, kabul edilmediği ve güvence altına alınmadığı takdirde, diğer meseleleri konuşmanın bir manası yoktur. Bunun dünyada örnekleri yok değil; işte Belçika! Ama; Rum'un niyeti başka; Rum, meseleyi bir oldu bittiye getirmek ve çok açık bir şekilde Ada'daki Türk varlığına kasdetmek istiyor! İlk defa bir BM Genel Sekteri (Kofi Annan) Ada'yı ziyaret etti ve her iki tarafı; ayrı ayrı ve müştereken dinleyerek gerçekleri gördü. Bakalım Genel Sekreter, aldığı bu fotoğrafı BM ve AB yetkililerine objektif bir biçimde aktaracak mı? Bundan da önemlisi; BM ve AB'nin tavrı ve her iki tarafa telkinleri ne yönde olacaktır? Tabii, beklendiği şekilde Yunanistan, her zamanki blöfünü yine sergiledi ve; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin AB'ye alınması ile ilgili takvim işletilmezse, Yunanistan'ın AB Genişleme sürecinde aldığı kararları toptan "veto" edeceğini ileri sürdü. Mesut Yılmaz, BM ve AB yetkilileri Yunan'ın bu tavrını görmeyip, hâlâ oyun bozan tarafın Rauf Denktaş olduğunu ifade ederlerse; Başbakan'ın dediği gibi "Kıbrıs'ta herkes kendi yoluna gider..." Olmayacak bir AB hayali uğruna Türkiye, hayat damarını kesemez ve Kıbrıs'ı Yunanistan'a peşkeş çekemez.