17 Aralık'a bir hafta kala pazarlık kızıştı. AB'nin kendi normlarına uymadığı her halinden belli! Türkiye'ye karşı adeta bir Afrika ülkesi muamelesi yapıyorlar. Halbuki, onlar da biliyor ki; Türkiye'yi birliğe dahil ettikleri zaman kendi kazanımları daha çok olacak. Eğer Türkiye'yi küstürüp kaybederlerse, kaybeden yalnızca kendileri ve Türkiye değil topyekun dünyanın geleceği ve barış olacaktır! O halde; bu hususu bilerek neden üzerimize üzerimize geliyorlar. Belli ki AB ülkeleri Türkiye gibi büyük bir ülkeden her bakımdan çekinip korkmaktadırlar. Nüfusumuzun özellikle genç nüfusumuzun fazlalığından ürküyorlar. Zira, bütün Avrupa ülkeleri yaşlanıyor. AB ülkeleri Kıbrıs konusunda başından beri tam bir çifte standart uygulamaktadır. Öyle ki, Rumları kayırma pahasına, uluslararası anlaşmaları çiğnemekten bile çekinmemektedirler. Kendi yaptıkları hatayı, Kıbrıs Rum kesimi perçinleyerek, hata üzerine hata yapmasına karşılık yine de bu kesimi kayırıyorlar ve Türkiye'den Kıbrıs Rum Kesimi'nin tanınmasını şart olarak ileri sürüyorlar. Bedel neden Türkiye'ye ödetilmek istenir? Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ifade ettiği gibi; "Kıbrıs'ta çözüm olmadan tanıma neyi değiştirecek ve neye yarayacaktır?" AB, Güney Rum Kesimi'ni sorunlu olarak, bilerek birliğe dahil etti. Yani, bu olacakları, başına gelecek tüm bu problemleri biliyordu. Gelişen süreçte Annan Planı 'nı da reddeden Rumlar olduğuna göre, hâlâ bu bedel neden Türkiye'ye ödetilmek istenir. Hani; Annan Planı'na evet diyen KKTC yere göke sığdırılamıyordu? Başta AB ülkeleri ve ABD olmak üzere; KKTC'nin bu yaklaşımı hararetle alkışlanıyor ve gerekli yardımların yapılacağı sözü veriliyordu? Ne oldu? Hangi sözlerinde durdular? Bütün bunlar yetmiyor; hiçbir üye ülkeye koymadıkları yeni şartları Türkiye'ye dayatmaya yelteniyorlar. Bunlardan Türklerin Avrupa'da dolaşımı kalıcı şekilde kısıtlamak gibi; AB'nin ruhuna taban tabana zıt ve anlaşılması imkansız bir maddeyi de gündeme getirme cüretini gösterebiliyorlar. Bu durum, düpedüz "özel statülü-olumsuz yönde ayrıcalıklı ortaklık" değil de nedir? Peki bu ne menem ortaklıktır? Neyse ki, Ankara Hükümeti dik durdu ve asla geri adım atmadı. Türkiye'den tek ses Cumhurbaşkanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı ve Ana Muhalefet Partisi toplantılar düzenleyip Türkiye'nin kararını "tek ses" olarak netleştirip AB'ye iletti. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn ile görüştükten sonra Türk halkının beklentilerine cevap veren şu açıklamayı yaptı: "... çok net bir şekilde tam üyelikle bitecek bir müzakere tarihi dışında hiçbir şey kabul edecek durumda değiliz. Bunu zaten herkes biliyor. Bizim tek istediğimiz; AB liderlerinin imzaladıkları anlaşmalara, verdikleri sözlere, yaptıkları deklarasyonlara sadık kalmalarıdır. Bu da gayet açıktır. Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerine, vakit geçirmeden başlayacağıdır."