Geçen hafta, Anayasa Mahkemesi'nin daha önce vermiş olduğu kararların gerekçeleri açıklandı. Doğrusu herkes gibi ben de bu gerekçeleri çok merak ediyordum. Netice tahmin ettiğim gibi oldu ve; bilmem kaçıncı kez dağ yine fare doğurdu! Bu, çok ama çok garip gerekçelerden sonra, bir kere daha anlaşıldı ki, bizim adam olabilmemiz için; yani gerçek manada insan hak ve hürriyetlerine kavuşabilmemiz için, daha kırk fırın ekmek yememiz lazım... Bir kere, AK Parti'nin laiklik karşıtı hareketlerin odağı olması haline, ne iddiada ve ne de gerekçede tutarlı bir delil gösterilemedi. Sadece Başsavcı'nın sıraladığı iddialar aynı şekilde dile getirildi. Öylesine zorlama bir karar verildi ki, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın daha AK Parti ortada yokken; sekiz sene önceki bir konuşmasından alıntılar yapılarak, anılan iddiaya mesnet yapılmak istendi. Kanun devletlerinde (hukuk devleti değil) ideolojinin hukuka galebesini biliriz; ancak, bunu daha ziyade idareciler ve güvenlik adamları icra ederler. Dikkat edilirse bizde bu hususu kanun adamları yapıyor! Dolayısıyla; Ankara'da hakimler var diyemiyoruz. Bunun için de ne kadar üzülsek yeridir. Hukuk adamı, her şeyden önce kendisine ve mesleğine saygı duymalıdır: Bunun için de gereğini yapmalıdır. Aksi halde, kimseden ve hiçbir meslek erbabından saygı beklemek hakları olmaz, olamaz! Parlamento, 411 üyesinin oyları ile anayasa değişikliği yapmış; Anayasa Mahkemesi'nin bu değişikliği yalnızca şekil (usul) yönünden inceleme yetkisi varken; anılan mahkeme, bu değişikliği esas (içerik) yönünden incelemiştir. Kararını da bu doğrultuda vermiştir ki, zorlama gerekçesinde de görüleceği şekilde Mahkeme, yetkisini aşmıştır. Yetkisini aşmakla kalmamış, Parlamento'nun hakkını gasbetmiştir. Buradan da anlaşılan odur ki, malum zihniyet, seçilmişlere güvenmemektedir. Kararlardan ve bu kararlarla ilgili gerekçelerden anlaşılan odur ki; Parlamento'nun icraatlarında 'öküzün altında buzağı aranmaktadır'. O halde; Parlamento'nun, bundan böyle yapması gereken tek bir husus kalmıştır, o da; anayasayı tümüyle değiştirmek ve bu değişikliği mutlaka milletin oyuna sunmaktır. Bundan başka; Parlamento'nun her uğraşısı yalnızca 'meşguliyetle tedavi'den ibarettir! Milletimizin gerçek hürriyete ve gerçek manada insan hak ve hürriyetlerine kavuşabilmesi için; geçen sene bu mühim işe girişilmiş ama, bilindiği üzere akim kalmıştı. Şimdi ise, yeniden bu mühim işe girişmekten ve bunu başarmaktan başkaca şansımız yoktur. Biliyoruz, muhalefet uzlaşmaya yanaşmıyor. Anayasalar ise, mutlaka 'milli' bir mutabakatla yapılmalıdır. Bunun için de milletle ve en geniş manasıyla ilgili bütün sivil toplum kurum ve kuruluşları ile iş birliğine gitmelidir.