BM'nin yaptığı araştırmaya göre; Türkiye, dünyadaki 162 ülke arasında, 82. sırada.. Yani, siyasilerimizin iddia ettikleri gibi, ne ilk on, ne ilk yirmi ve hatta ne ilk elli ülke arasında yer alabiliyoruz! Sıralamadaki yerimiz, Rusya'nın ve hatta Ermenistan'nın bile altında! Bu derekeye, insan tabiatına aykırı eğitim sistemlerimizle geldik. Biz insanımızı, insanlara tepeden baksın diye eğittik! Milletinden kopuk, milletine ve milletinin değerlerine düşman olarak yetiştirdik. Doktor olarak yetiştirdiğimiz adamı Anadolu'ya yolladık. Kendisine, doktordan önce memur olduğunu aşıladık! O da, doktorluğun değil, memuriyetinin gereğini yaptı. Hiçbir hastanın ayağına gitmedi. Acil hastaları kapısında saatlerce bekletti; onlara hekim gözüyle değil, gardiyan merhametsizliği ile muamele etti. Öğretmen olarak gönderdiklerimiz, kendilerine teslim edilen körpe dimağları, tarihinden ve dininden koparmak için uğraş verdi. Adalet adamlarımızı da, kendilerinin belirttiği şekliyle; vicdanla cüzdan arasında sıkıştırdık! Güvenlikte ise, polisle rüşveti, dayağı ve işkenceyi özleştirdik! Kağıt üzerinde millet, başımızın tacı idi. Ancak, uygulamada milleti insan yerine koymadık! En hayati kararlarda bile milletin reyine baş vurmadık. Milleti her emrimize amade gördük, dayattıkça dayattık! Yetiştirdiğimiz ve yönetime getirdiğimiz insanımızla devletle milletin arasını açtık! Öyle bir sistem geliştirdik ki; milletten aldığımız paralarla hem maaş alıp geçindik, yetmedi; buna rüşveti de ekledik, hem de bu paralarla millete hizmet edeceğimiz yerde, milletin anasını ağlattık! İşte, bizim eğitim sistemimizin yetiştirdiği insan türünün marifetleri! Birer cümle ile özetlemeye çalıştığımız; eğitim, sağlık, adalet ve güvenlik hizmetleri -ki, bunlar, bir cemiyetin olmazsa olmazlarıdır- toplumların aynalarıdır. Bu aynalara bakıp da iyi bir şeyler söyleyebilmek için ya deli, ya da ahmak olmak gerekir. Dikkat ederseniz, burada bir mentalite bozukluğu var! Diğer ve açık bir ifade ile, zihin sapıklığı! Bu anlayıştaki cemiyetin demokrasisi de, kurum ve kuruluşları da kendine özgüdür elbet! Buraya gerçek demokrasinin ve onun kurum ve kuruluşlarının gelebilmesi için, evvel emirde bir zihin inkılabının gerçekleşmesi lazımdır. Bu da ancak eğitimle olur. Tabii, milleti esas alan, milletin değerlerine ters düşmeyen, milletin arzu, istek ve ihtiyaçları doğrultusunda gerçek bir eğitimle.. Şimdiki gibi, emme basma tulumba sistemi ile, ülkeler arasında ancak 82. sırada yer alabilirsiniz! Bunda şaşılacak bir şey yok. Materyalist eğitimimizde baş tacı ettiğimiz 'determinizm'e (sebep-sonuç ilişkisine) göre, bu sebepler, böylesi sonuçları doğurdu. Niye hayıflanıyoruz ki? Eskiden; bir şeylere sahip olabilmek veya bir şey olabilmek için; 'daha kırk fırın ekmek yemek gerekir' diye söylenirdi. Bu kafa ile, nice kırk fırın ekmekler yense de, kırk değil, yüzlerce sene geçse de, bu fasit daireden çıkabilmemiz mümkün değil! Geçen bunca zamanda halimiz ortada zira!