Tanzimat'tan beri; başta en üstteki yöneticilerimize ve onlardan da kademe kademe cemiyetin en alttaki ferdine kadar sirayet eden onulmaz hatalığımızdır kompleks. Yani aşağılık duygusu. Aynı tespiti sayın Kamran İnan yapıyor ve diyor ki: 'Bizde, maalesef kökleşmiş bir hadise var; Batı'ya karşı kompleks ve gözlerinin içine bakarak konuşamamak, hayır diyememek. Sizi temin ederim, hayır derseniz saygınlığınız artar. İlk daimi Paris büyükelçimiz 28 Çelebi Mehmed Efendi hatıralarında yazmış. Onun temsil ettiği kendi devletine bir bakış açısı var. Paris'te ona diyorlar ki; Dışişleri Bakanı'nı ziyaret edeceksiniz. Hayır diyor; ben Bab-ı Ali'nin sefiriyim, o beni görmeye gelecek. Böyle bir memleketin bugünkü bakanları kapılarda el pençe duruyor! Bir haber geldi mi Helsinki'den adeta uçakların kanatları üzerinde hissediyoruz. Bu kadar büyük potansiyeli olan, bu kadar büyük tarihi olan bir memleketin bu kadar küçük ökselere kendini kaptırmasını anlamakta güçlük çekiyorum. Yunanistan terör konusunda suçüstü yakalanmış ve dünyadan izole olmuştu. Gayet kurnazca bir tebessüm gösterdi. Bizde tebessüme tahammülü olmayanlar hemen gidip onu köşeden çıkardık ve ibra ettik. Kendi elimizle ibra ettik. Bugün aynı hadiseyi Almanya'ya karşı üstüne gitmemek suretiyle yapıyoruz. Oysa gitmek lazım. Bizim ne gocunacak tarafımız var ne de kompleksimiz var...' Ama, gelin de bu hali, her kademedeki yöneticilerimize anlatın! Ne vehmediyorlarsa yabancılarda; karşılarında süt dökmüş kedi gibi duruyorlar ve kendilerini nedense suçlu ve ezik hissediyorlar! Halbuki insanlar, kim olurlarsa olsunlar, şahsiyete meftundurlar. Merhum Özal'la bu ezik tavrımızı biraz yenmiştik. O sempatik ve tonton haliyle; başı dik ve vakarla ülkemizi ve insanımızı temsil ediyordu. ABD'ye gittiğinde; Başkan Bush'a; sizden yardım istemeğe gelmedik. Eşit şartlarda ticaret istiyoruz demişti. Oysa, şimdi öyle mi; yabancıların karşısında boynu bükük, el açan durumundayız! Dış alemde, kimse kimseye, kimsenin kara kaşı kara gözü için yardımda bulunmaz. Veriyorsa, mutlaka direktifini de beraberinde veriyordur! Yazık değil mi millete, bu büyük tarihe ve bu potansiyele?!. Bu hal nasıl yenilir ve bu hastalıktan nasıl kurtulunur? Öyle hamasi nutuklarla ve şanlı tarihimizin sayfalarına sığınarak değil elbet.. Onların hepsi tarihte kaldı. Siz bugüne bakın! Ne haldeyiz ve bu halden nasıl çıkarız? Bunun hesabı yapılmadan ve topyekun olarak bir seferberlik anlayışı içinde çalışmaya ve üretime koyulmadan ne desek boş. Çünkü; bu günkü alemde insanları, milletleri ve devletleri ekonomik güçleri ile değerlendiriyorlar! Güçlü ekonomiye ulaşmanın yolu da kendine güvenden geçiyor.