İnsanoğlu, kendisinin ve mensup olduğu cemiyetinin idamesini korku ve vehimlerle devam ettiremez. Ettirmek istediği takdirde, asla sağlıklı düşünüp karar veremez. Zira korku ve vehimlerin kumkuması haline gelmiş bir bünye hastadır. Bu kişilerin tedavi edilebilmeleri için, mutlaka ruh hekimine gitmeleri ve onun tavsiyelerine harfiyen uymaları gerekir. Bu ülkede; tuzları kuru ve haybeden geçinen birileri, mütemadiyen "rejim tehlikesinden" bahsedip dururlar. Bu tiplere dikkat edildiğinde marazi ruhlara sahip oldukları görülür. Hemen her işte olduğu gibi; bu denli marazi ruhun sahipleri de iki nevidir. Bunlardan, çoğunluğu teşkil eden birincileri saf ve samimi olup tek kelime ile diğerleri tarafından güdülürler! İkincileri ise, söylem ve eylemlerinde asla samimi olmayıp; soyundukları "toplum mühendisliği" ile, kendilerine inananları güderlerken, toplumun diğer kesimlerine de, akılları sıra korku verirler. Bu yaptıkları tamamen "Cambaza baktırmaktır!" İşin vahametine bakın!.. İşin vahametine bakın ki, dünyanın hiçbir ülkesinde uygulanmayan bu yöntem, bizim ülkemizde hemen her hafta baş vurulan ve maalesef ve maatteessüf çoğu kez de sonuç alınan bir yoldur. Falan yerin belediye başkanı, bölücü bir laf mı etti? Derhal rejimimiz tehlikeye girer. Filan yerde birkaç kız çocuğu açık lise imtihanlarına başları örtülü mü girdi? Bu durum irticanın hortladığının ve rejimin olmazsa olmazı olan laikliği kökünden sarstığının ta kendisidir! Ramazanda bir otelde iftar açan kişiler bir köşede cemaatle akşam namazı mı kıldılar? Hele bir de bu durum, kameralarla görüntülenmiş ise; gazete ve televizyonlarda; başkaldırı ve kıyam manasına kullandıkları "toplu namaz!"ların rejimi nasıl sarstığını söylemeye gerek var mı? Hele de bu namaz kılma eylemi bir lisenin boş bir odasında gerçekleşmiş, bunu da kameralar çekmişse, rejim adına; yandı gülüm keten helva! Haydi oradan sen de!.. Şakayı bir kenara bırakalım; her şeyden önce bu hasta ruhlar kendi rejimleri ile alay etmekte ve onu aşağılamaktadırlar. Adama sormazlar mı; bu ne mene rejimdir ki, en basit olaylar karşısında bile yıkılmaya yüz tutuyor?!. Bu denli korku ve vehimlere verdiğimiz primler yüzünden demokrasimiz bir türlü kökleşip yerleşemedi. Bu yüzden, rejim değil ama demokrasimizi neredeyse pamuk ipliğine bağladık! Öksürünce gidiyor, hapşırınca iki defa gidiyor! Türk cemiyetine ve onun sahip olduğu rejime bühtanda bulunmak; onu ikide bir tehlikede göstermek aklı başında olan insanın yapacağı şey değildir. Bir de, bizim demokrasimizin temelini teşkil eden öylesine siyasi partilerimiz var ki; kendileri seçimleri kazanınca rejim sağlam temeller üzerinde ve emin ellerde; rakip partiler kazanınca, aynı rejim derhal tehlikeye düşüyor! Milletçe bunlara, "haydi oradan!" demenin ve iki elin tersiyle itmenin zamanı çoktan geldi ve geçiyor.