Geçen cuma akşamı Davos'ta yaşanan kriz cümle âlemin malumudur. Yaşanan bu kriz, bir turnusol kâğıdı misali hemen herkesin içini dışına yansıttı. Başta CHP sözcüsü, pek pişkin emekli diplomatlarımız ve mahut basınımızın malum tipleri, kraldan fazla kralcı kesilerek Türk Başbakanını yerden yere vurmak istediler. Neler söylemediler ki; Başbakanın çok çalışmasından ötürü sinirlerinin yıpranmış olduğundan ve konuşmalarında diplomatik üslubu terk ettiğinden ve sonuç itibariyle diplomatik bir skandala sebep olduğundan dem vurdular! Onlara göre hem İsrail'i ve hem da ABD'yi karşımıza almıştık; her iki ülke ile de mevcut münasebetler bundan böyle sağlıklı şekilde yürütülemeyecekti. Olaydan hemen sonra, İsrail'deki gazetecilere bağlanıldı. Görüldü ki, İsrailliler bile bizimkilerden daha insaflı idi! Peres bile bizimkilerden daha bir vicdan sahibiydi ki, oturumun hemen ardından Başbakan Tayyip Erdoğan'ı arayarak üzüntülerini bildirdi. Türk Başbakanı nasıl yapmalıydı? Peres'in yalanlarını, küstahca tavırlarını; boynunu bükerek, uysal bir koyun gibi mi dinlemeliydi?! Dünyanın neresinde, oturumu idare eden moderatör, konuşmacı olan bir ülkenin başbakanının omzuna sürekli olarak dokunarak baskı yapmaya ve sözünü kesmeye çalışır? Başbakan zulümden ve çocuk ölümlerinden yani tek kelime ile devlet teröründen söz ediyor; bütün bunlar duyulmazlıktan geliniyor ve HAMAS'ın sözcülüğüne soyunduğu ileri sürülüyor. Halbuki Başbakan, devlet terörüne, özellikle savunmasız çocuk ölümlerine yani tek kelime ile vahşete vurgu yapıyordu.. Bu olay bir kere daha göstermiştir ki, bizdeki muhalefet anlayışı (mahut medya dahil), kelimenin tam anlamıyla felaket tellallığından ibarettir ve her türlü insaf ve iz'anın dışındadır.