Hızla gelişen teknolojinin tabii icabı olarak küreselleşme (globalleşme) kaçınılmazdır. Her ülke ve cemiyet, er ya da geç küreselleşmeden nasibini alacaktır. İnsanlığın şanssızlığı; ister istemez içine sürüklendiği bu yapıda, hakim güçlerin adaletten uzak olmaları ve bu hakim unsurların sahip olduklarını kendi menfaatleri için kullanmalarıdır. Öyle ki; mevcut küreselleşmenin mantığı, altta kalanın canı çıksın mantığıdır. Böyle olunca da; Yeni Dünya Düzeni'nde güçsüzlere yer olmayacaktır! Dünyanın bu denli gidişatını fark eden akıllı ülkeler, güçlüye yem olmamak için, hızla yeni birliktelikler oluşturuyorlar. AB, işte böyle bir sürecin tabii neticesidir. Devletler, kendi egemenliklerinden fedakârlık ederek, meydana getirdikleri bu birlikteliklerin şemsiyesi altına girmek istemektedirler. Zira, onlar da biliyor ki; kenarda kalan yem olmaktan kurtulamayacaktır! Dün; iki kutuplu olan dünyanın, kendisine göre bir mantığı ve ifadesi vardı. Bugün ise, bu mantık ve ifadenin bile yerinde yeller esmekte; bütün devletler ve milletler, ister istemez ABD Başkanı'nın ağzının içine bakmaktadır! ABD de, bu halinin farkında olarak meydan yerindedir. Nitekim; ya benimle beraber ya da benim karşımdasınız diyerek, bu pervasızlığını alenen dillendirmektedir. Meselesinde ne kadar haklı olursa olsun; bu halini ileri sürerek, ABD'nin karşısında yer alabilecek bir güç söz konusu değildir. Bundan dolayıdır ki, dün; süper güçlerin nüfuz sahalarındaki faaliyetleri, saman altından su yürütmek şeklinde cereyan ederken, bugün; en olmaz denilen kepazelikler, bütün dünyanın gözleri önünde alenen icra edilebilmekte ve hiçbir kimseden ses çıkamamaktadır. Artık, böyle bir dünyada güçsüzlerin egemenliklerinin ne manaya geldiğini varın siz hesap edin! Bu uğurda, bile bile havlu atan ve bir birlikteliğin şemsiyesi altına giren ülkeler kendilerini şanslı saymakta ve böylece; hakim gücün şerrinden kısmen korunabileceklerine inanmaktadırlar. Küreselleşmeden en ziyade etkilenecekler, yer altı ve yer üstü zenginliklerine sahip olan ülkelerdir. Bu ülkeler dün, aslan payını vererek canlarını koruyabiliyordu; bugün ise, her şeyleriyle birlikte teslim olmalarından başka şans ve seçenekleri yok! Sovyetler'in yıkılışından sonra hep beraber gözlemledik; NATO ile BM neyi ifade ediyor? Biri askeri, diğeri sivil olan; milletlerarası bu güçlerin, tamamen ABD'nin direktifleri doğrultusunda hareket ettiğini ve bu halin dışında asla bir inisiyatif kullanamayacaklarını bilmeyenimiz mi var? O halde neyin münakaşasını yapıyoruz? Son olarak; BM Güvenlik Konseyi üyesi olan Suriye'nin talebindeki; 'Cenin'deki Yahudi katliamları' cümlesi, ABD'nin direktifiyle 'katliam' sözcükleri çıkartılarak kabul görmüş ve Cenin'e bir inceleme heyetinin gönderilmesi kararlaştırılmıştır! Yani, mesele örtbas edilerek komisyona havale edilmiştir. Böylece; Yahudi'ye biraz daha kan içebilmesi için fırsat verilmiştir.