Milletçe; her nedense sığ bir politik yapımız var. Köy kahvesindeki sade vatandaştan en yetkili mercideki bürokrata kadar hemen herkesin meselelere bakış açısındaki yegane etken, kişinin siyasi görüşüdür. Hem de körü körüne ve inatla sürdürülen görüşler. Mesela; kişi mevcut iktidara muhalif ise, iktidarın cumhuriyet tarihi boyunca yapılabilen bölünmüş yolların uzunluğuna, bir o kadarını sekiz senelik dönemde ilave ettiğini söylemez, söyleyemez! Muhalif kişi, devamlı surette eksiklikleri görüp dillendirir; bu yetmez, iyi yapılanları ya görmezden gelip inkâr eder, ya da, Boğaz Köprüsü gibi herkesin görüp üzerinden geçtiği devasa bir şey ise, yapılmasına karşı olduğunu alenen ilan eder. Böyle yapmaya kendisini mecbur hisseder. Bütün bunları bir dereceye kadar anlamak mümkün. Ya; aynı anlayışı, ilim adına söyleyenlere ne demeli? Söylenenlere, yazılan ve çizilenlere bakıyorsunuz; anlı şanlı ilim adamları, tuttukları siyasi parti liderinin demeçlerine ilmi kılıf (!) hazırlamakla meşguller! Dikkat ediniz; bizde hemen her şey uçuşuyor; hiçbir şey yerli yerinde değil. Bilim adamlarımız, bildiklerini iddia ettikleri bilimdeki kavramlar üzerinde bile anlaşamıyorlar. İnanın; bunda bile politik görüş ağır basıyor ve belirleyici oluyor! Elbette meselelerimizi tartışacağız, ama; herkesin belli bir asgari müştereği olmalı. Bilimlerdeki kavramlarda anlaşamazsak, neyi tartışabiliriz? Kavram kargaşalığı içinde debelenir dururuz. Televizyon ekranlarına bakın veya açın gazetelerin sütunlarını okuyun; ne denli boş-beleş işlerle uğraştığımızı, daha doğrusu uğraştırıldığımızı görürsünüz! Bu durum, bütün bir milletin enerjisini topyekûn toprağa vermekten başka bir şey değildir. Bir kısır döngünün içinde, dolap beygiri misali, ha bire döndürülüp duruyoruz! Lafa gelince; 'egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' diyeceksiniz; uygulamada ise, milleti hasta addedip, 'meşguliyetle tedavi'ye tabi tutacaksınız!