Siyasi partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Yani, olmazsa olmazlarıdır. Bir siyasi partinin kurulup, geliştirilmesinin ve yurdun dört bir yanında teşkilatlandırılmasının zorluğu ortadadır. Bu durumun gerçekleşebilmesi için, öncelikle bu partiye milletin sahip çıkması lazımdır. Siyasi partilerde liderlik konumu çok önemlidir. Lider, adeta kovandaki ana arıyı andırır! Partiyi çekip çeviren ve onu iktidara taşıyan bizzat liderdir. Ne kadar katılımcı demokrasi olursa olsun; siyasi partilerde liderin ağırlığı su götürmez bir gerçektir. Herhangi bir siyasi parti, iç dinamiklerinin işleyişi açısından son derece demokratik olsa bile, kararlarda son söz, elbette liderindir. Bizim devleti idare etme geleneğimizde de lider, çeşitli konularda işin ehli olanlarla istişare yapar. Onları dinler ve sonunda kararını verir. Liderin kararlarında çoğunluğun temayülüne uyma zorunluluğu yoktur. Ama, herkesin, liderin aldığı karara uyma mecburiyeti vardır. Bu durum, demokratik idarelerde de üç aşağı beş yukarı aynı şekilde işletilmektedir. Siyasi partilerin her birisinde genel başkan vardır. Her genel başkan lider değildir. Liderlik çok özel meziyetler isteyen bir konumdur. Çok az yetişir. Son dönemdeki siyasi parti genel başkanlarını gözlerinizin önüne getirin. Bunlardan birçoğunun başbakan veya başbakan yardımcısı olduklarını biliyoruz. Ama içlerinde lider çok azdır. Bu cümleden olarak ne Mesut Yılmaz, ne Tansu Çiller, ne Erdal İnönü, ne Murat Karayalçın vb. bunlardan hiçbirisi lider olamamıştır. Ama, bir Süleyman Demirel, bir Bülent Ecevit, bir Necmettin Erbakan ve bir Alparslan Türkeş pekala lider olmuşlardır. Bugünkü siyasi konjonktürde, AK Parti Genel Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan da liderdir. Çok kısa sürede kurduğu partisini iktidara taşıyabilmiştir. Liderler, bu denli zor başarılarını ancak ve ancak milletin gönlünde taht kurarak ve de çok çalışarak elde ederler. Siyaset yasakları getirerek, liderleri harcamak bir topluma yapılabilecek en büyük kötülüktür. Toplumlar için bu durum, kendi bindiği dalı kesmektir!