3 Kasım seçimlerinde milletimiz çok yerinde bir basiretle tek partiyi iktidara taşıdı ve ülkemizi koalisyon sıkıntılarından kurtardı. Üstelik bunu, önüne konan 18 seçenek içinden yaptı. Kelimenin tam anlamıyla zoru başardı. Dolayısıyla ülkemiz, ANAP'ın tek başına iktidarından sonra ilk defa 'yönetilebilir' vasfına kavuşabilir oldu! Kavuştu diyemiyoruz çünkü; yönetmesi gereken partinin Genel Başkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan, siyasi yasaklı olduğundan milletvekili seçilemedi. Mevcut Anayasamız da Başbakanın yalnızca seçilmişlerden (milletvekillerinden) olabileceğini amir olduğundan; Türkiye'nin 'emanetçi' bir Başbakanla belirli bir süre idare etmesi gerekiyor! Neresinden bakarsanız bakınız, ters bir durum. Hem Tayyip Erdoğan açısından, hem Ak Parti açısından ve hem de ülke açısından. Bizim sistemimizde, seçmen oy pusulasında da ifadesini bulduğu şekliyle oylar, siyasi partiyi temsilen lidere verilir. Nitekim; 3 Kasım seçimlerinde kullanılan oy pusulalarındaki Ak Parti'nin yazı ve ambleminin altında, partinin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ismi yazılı idi. Dolayısıyla, Ak Parti'ye verilen oylar, Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsına verildi. Yani millet, Tayyip Erdoğan'ı Başbakan olarak seçti. Bilindiği gibi mevcut hukuki yapı Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığına şu aşamada imkan tanımıyor! Yapılması gereken, konunun bütün taraflarının iyi niyetle uzlaşmalarıdır. Yani, Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasağını kaldırıp onu, hak ettiği Başbakanlık koltuğuna oturtmaktır. Bunun için çeşitli yollar var. Tabiatıyla bu yollardan hiç birisi, akşamdan sabaha olacak cinsten değildir. Bütün bu yolların her birisinin gerçekleşmesi için de Anayasada değişikliğe ihtiyaç var. Bunlardan en kısa vadeli olanı; Anayasanın 76. ve 109. maddelerini değiştirmektir. 76. maddede yapılacak değişiklikle Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasaklılığı kaldırılır; 109. madde değişikliliği ile de, Başbakanın Meclis dışından da olabilmesi hükme bağlanabilir. 109. madde değişikliğine başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Ana muhalefet partisi ve onun Genel Başkanı Deniz Baykal karşı çıkıyor. Gerekçeleri de; şahsa göre hukuki düzenleme yapılamayacağı; bu durumun hukukun siyasallaşmasına sebep olacağı varsayımıdır. Halbuki; Anayasa değişiklikleri yapılırken, 76. madde de düzenleme kapsamında idi; sırf Tayyip Erdoğan'ın önü açılıyor diye bu maddeyi kapsam dışında bırakanlar esas itibariyle kişiye özgü kanun yaparak, hukuku siyasallaştırmıştır. Bunun kahramanı da, başta Mesut Yılmaz olmak üzere, MHP'li, DSP'li ve ANAP'lı milletvekilleridir. AB normlarına uymayan, insan hakları ihlalinden sayılan mahut 76. madde bir hukuk ayıbı olarak Anayasamızda duruyor! Bunun bir an evvel değiştirilmesi gerekmektedir. CHP lideri Deniz Baykal bu değişiklik için söz de verdi. Bu yolla gidildiği taktirde; ara seçimlerle ilgili hükümlerin de değiştirilip; en kısa sürede bir milletvekilliğinin düşmesi veya istifası ile de Tayyip Erdoğan Meclis'e dahil edilebilir. Deniz Baykal bu hususta da yardımcı olacaklarını söyledi. Dolasıyla suhuletle takip edilmesi gereken yol budur. 109. madde değişikliğinde direnmek ise, zorlama olur ve daha işin başlangıcında ipleri gerer! Böylesi bir halin de kimseye faydası yoktur. İktidarı ve muhalefetiyle sağlanan uzlaşmacı anlayışı sürdürmekte ise, herkes için fayda var! Zalim olmaktansa mazlum olmayı yeğlemeli!