Medyanın rolü

A -
A +

Yarın; Türk demokrasisi üniversitelerde ders olarak okutulmak istense; bu dersin adı 'darbeler demokrasisi' olur! Birbirine taban tabana zıt bu iki kavramı bir arada düşünmek ve hatta daha da ileri giderek; demokrasiyi katleden bir askerî ihtilali halka, demokrasi bayramı olarak sunmak, dünyada yalnızca bize özgü bir çarpıklık ve sapıklık olsa gerektir! Zira, bu çarpık tabloda akılların ve akıllıların işi olamaz. Bu kepazelik ancak, akıllar tatile çıkınca icra edilebilir. Bizde, her on yılda bir darbe yapıldığına göre; mahut akıllar ve akıllıların da her on yılda bir tatile çıkarılması icap eder. Bu tatile çıkarılış; muhatapların üç-beş kişi olmayıp, milyonlara baliğ olması hasebiyle, öyle akşamdan karar verilip sabah uygulanacak cinsten olamazdı. Uzunca süreler devam ettirilip; yoğun bir propaganda ile toplumun beyninin yıkanması; onların düşüncelerinin belli bir yöne kanalize edilmesi gerekirdi. O halde; bütün akılların ve akıllıların, darbeler demokrasisi boyunca (üç-beş gün değil, on yıllarca) tatile çıkarılması kaçınılmaz olacaktı. Bütün bir halka uygulanacak böylesine bir psikolojik savaş için yegane güç ise; kendilerince 'atom bombasından daha tesirli ve tehlikeli' görülen televizyonların da dahil olduğu tüm medya kuruluşları idi. Mahut medya; bir kısmının kendisinin üstlendiği, bir kısmına ise, üstlendirilen; toplumun beynini yıkama ve yönlendirme görevini öylesine yoğun bir tempo ile yerine getirdi ki; 12 Eylül öncesinde, topyekûn halka 'asker idareye el koysun' dedirtti. Ve yine aynı halka; askerin ifadesiyle, ihtilalin yansımalarını bin yıl sürdürecek 'darbe anayasası'nı yüzde 92 gibi ezici bir çoğunlukla kabul ettirdi. Oysa aynı halk, kendisini zincire vuran bu darbe anayasasından kurtulabilmek için; o gün-bugün akla karayı seçmektedir. Artık toplum, darbeler demokrasisi ile 'yalan rüzgârı'nı oynuyordu. En başarılı ve etkili ise, en ziyade yalan uydurabilen ve yayabilendi! Bütün bu tezvirat; yalanlar, dolanlar, söylenip-yazılıp-yayılmakla kalmıyor; bu yalanların yer aldığı gazete kupürleri; toplumun yarısının oyu ile iktidar olan bir siyasi partinin kapatılması için gerekçe ve delil gösterilebiliyordu! Büyük bir çoğunlukla iktidara gelen siyasi partinin lideri, 'biz bu manşetlerle savaşa savaşa bugünlere geldik!' demek zorunda kalıyordu. Malum; medya, objektifi hep karşısındakine tutar ve asla kendisine tutulmasını istemez! Gerçek demokrasiye kavuşmak ancak, medyanın hastalıklarından arınıp sağlığına kavuşması ile mümkündür. Aksi halde; bugün olduğu gibi, kel başa şimşir tarakla yola devam ederiz!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.