Solun cins beyinlerinden İdris Küçükömer; "Karl Marx Türkiye'de yaşasaydı, emek-sermaye çelişkisini değil, halk-bürokrasi çelişkisini yazardı" derdi. Bu çelişkinin ne olduğunu, yazımıza başlık yaparak vurgulamak istedik. Evet, "millete rağmen..." Milletin parasıyla milletin ensesinde boza pişirmek; hayatı millete zehir etmek! Bundan da beteri ise; millete rağmen siyaseti, milletten ve hatta milletin ezilenlerinden gözükerek demokrasicilik oynamaktır. Ne hazin bir manzaradır ki, bu hâl, bu ülkede, sol siyaset adına icra ediliyor. Hem, en koyu şekilde statükodan yana olacaksın ve hem de sol siyaset yaptığını söyleyerek, halkın dar gelirli kesimlerinin oyuna talip olacaksın! Çağdaş geçinip, çağdaşlığı milletine lüks ve fazla göreceksin! Çağdaş geçinip, çağdaş hukuk kaidelerinin alınmasına karşı çıkacaksın! Hem de milletin gözünün içine baka baka; "evet, bu durum Avrupa ülkelerinde böyledir; oralardaki demokrasi seviyesi ile bizdeki aynı mı?" diyerek, kendi kurumlarını, hukuk adamlarını ve halkını aşağı göreceksin! Bu da yetmeyecek; kendini, partinin tüzel kişiliğini inkâr manasına gelebilecek lafları pervasızca edecek; bütün bu kepazeliklere karşılık da milletten takdir bekleyeceksin! Bu cümleden olarak; yine milletin gözünün içine baka baka; "Evet, Avrupa'da yüksek yargı üyelerini parlamentolar atıyor ama, bu bizde olmaz, olmamalı" diyeceksin. Kendine, partine; milletine, milletinin seçtiklerine güvenmeyeceksin! Üstüne üstlük, Atatürkçü geçineceksin! Atatürk her şeyi, millete, milletin meclisine endekslememiş miydi? Sen; bu kafayla mı; milleti, milletin seçtiklerini, seçilmişlerin oluşturdukları meclisi aşağı görerek, Atatürkçü ve çağdaş olacaksın?! Adama; hadi oradan, demezler mi?