Milletimiz 3 Kasım 2002 seçimlerini iple çekmişti. Bir an evvel istediği şey; memleketi idare edilemez hale getiren ve halkı perişan edenlerden hesap sormaktı! Nitekim, bu hesaplaşma, anılan seçimde yapılmış olup, mevcut iktidar ortakları sandığa gömülmüştü. Yine milletimizin engin sağduyusu, sandıktan tek parti iktidarını çıkararak; siyasi istikrar için elinden geleni yapmıştı. Tepki, yandaş -bir kısmı tepki diğerleri yandaş oyları- ne derseniz deyin; AK Parti gökte aradığını yerde bulmuştu! Oluşturulmasında kendisinin dahil olmadığı, çokça eleştirilen bir seçim kanunu ile, girdiği seçimlerde yüzde 34.6 oy almasına karşın; parlamentonun yüzde 65'ini elde etmişti. Kanunu hazırlayan partiler, kendi kazdıkları kuyuya düşmüşlerdi. Millet, o günkü koalisyon partilerine (DSP-MHP-ANAP) o kadar tepkiliydi ki; yaklaşık on milyon insan, sandık başına dahi gitmemişti. Bütün bunların sonunda, Anayasa'nın amir hükmü olan; "temsilde adalet" yerine getirilememişti ama, aynı hükmün diğer ayağı olan, "yönetimde istikrar" sağlanmıştı. Zaten, bu ikisinin, atbaşı gittiği demokrasi yok gibidir. Tam bir iflas ekonomisi... AK Parti iktidarının devraldığı ekonomik yapı malum; borçların ancak yeni borçlarla döndürülebildiği; borçlara ödenen faizin bütçe gelirlerinin neredeyse tamamına eşit olduğu, tam bir iflas ekonomisi... Bundan dolayıdır ki, üçlü koalisyon hükümeti işin içinden çıkamamış; Dünya Bankası'nda çalışmakta olan Kemal Derviş'e bel bağlanmıştır. Kemal Derviş gelip devletin envanterini görünce -işin içinden kendi imkânlarımızla çıkılamayacağını o da anlamış ve- işi IMF'ye havale etmekten başka çare bulamamıştır. IMF'nin bizdeki ve bizim dışımızdaki ülkelerde tatbik mevkiine koyduğu reçeteler malum. Acı ve bunun yanında asla sosyal tarafı olmayan; katı, insafsız ve gayri insani talepler. Bunların yanında, ekonominin olmazsa olmaz kuralları... Bütün bunlar uygulanırken, ekonominin makro dengeleri düzelir gibi oluyor ama, yatırım ve istihdam olmadığından millet, sıkıntı çekmeye devam ediyor. Bu IMF ile biz tam 18 defa stand-by yapmışız. Bunlardan, sonuncusu hariç hiç birisini tamamlayamamış, yediğimiz kazıklar yanımıza kâr kalmıştır. Hepsi akamete uğramış, hiç birisinin sonucunu getirip netice alamamışız. IMF'nin canına minnet... Yeni bir anlaşmayla biraz da borçlanma ve daha da kemerleri sıktırmak suretiyle o, gününü gün ederken millet, canından bezdirilmiştir. Böylece, her seferinde IMF'ye daha bağımlı hale gelinmiştir. Seneler senesi, tüm bu olumsuzluklar hiçbir siyasi partinin veya liderinin umurunda olmamış; büyük bir pişkinlikle milletin önüne çıkılıp, göz boyama metotlarıyla oy avcılığına devam edilmiştir. Millet ne yapsın; her birini denemiş hiç birisinden bir gün görmemiştir. AK Parti iktidarı da IMF'nin sarmalındadır. Millet, zoraki sabırla; bir an önce bu politikaların sonucunu yani, kendisine yansımasını beklemektedir. "Benden sonrası tufan" anlayışı! AK Parti'den kopan veya kopartılan milletvekilleri ile erken seçimi telaffuz edenler, mevcut siyasi istikrarın sona ermesini istemekte ve IMF ile yapılan anlaşmanın, eskileri gibi yüz üstü kalmasını talep etmektedirler! Zira, onlara göre, kendilerinden sonrası tufan olmuş ne çıkar?! Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da devletin envanterini gördüğünde milletten üç yıl mühlet istemişti. Yedi ay sonra bu müddet doluyor! Döviz düşerken borçlarımız da düşüyor ancak; ithalattaki büyük artış makası açtıkça açıyor! Şayet merhum Özal, o günlerde turizmin önemini kavrayamamış ve gerekli atılımları yapmamış olsa idi, sıkıntı çektiğimiz bu günümüzü bile mumla arayacaktık!