Mi'rac -2-

A -
A +

Kabe'nin yanına varış; mübarek kalbinin çıkarılıp yıkanması ve tekrar yerine konulması; Cennet'ten indirilen Burak'a binip bir anda Kudüs'e vardılar. Orada, geçmiş Peygamberlerin bir kısmının ruhları insan şeklinde hazır olup Habibullah'ı (aleyhisselam) bekliyorlardı. Onlara imam olup namaz kıldırdı. Ve; göklere, ötelere, ötelerin ötesine yolculuk.. Yedi kat gökler geçildi; her katta büyük bir Peygamberle söyleşi yapıldı. Ta ki, Sidre-i münteha'ya ulaştılar; Cebrail aleyhisselam; 'ben bir milim daha ilerlersem yanar, kül olurum dedi ve orada kaldı. Server-i alem; 'ötelere, sonsuz ötelere nasıl ve ne ile gidilir' diye sual edince; 'aşkla' cevabını aldı ve kendisini Refref'in üzerine bırakarak; Arş, Kürsi ve ruh alemlerini geçip bilinmeyen, anlaşılamayan şekilde Allahü tealanın dilediği yüksekliklere çıktı. Mekansız, zamansız, cihetsiz, sıfatsız olarak Allahü tealayı gördü. Gözsüz, kulaksız, vasıtasız, ortamsız olarak Rabbi ile konuştu. Hiçbir mahlukun kavuşmadığı nimetlere kavuşup; bir anda Kudüs'e ve oradan Mekke-i mükerreme'ye; Ümm-i Hani'nin evine geldi. Yattığı yer soğumamış, abdest aldığı leğendeki suyun hareketi durmamıştı. Kainatın övüncünün Mi'rac'a teşriflerinde, en hayırlı ümmet olan kendi ümmeti üzerine, Allahü tealanın ezeli hitabı ile namaz, her gün beş vakit olarak farz oldu. Şu halde, namaz mü'minin miracıdır ve bu ümmete mahsustur. Server-i aleme Mi'rac gecesinde, Cennet'te Allahü tealayı görmek şerefi, dünyada, dünyaya uygun olarak namazda nasip olmuştur. Mirac'da; Cenab-ı Hakk'ın, kendisini selam, rahmet ve bereketlere gark etmesi karşısında bile, ümmetini hatırlayıp kendine tercih eden ve; 'selam ve bütün iyilikler, salih kulların üzerine olsun' diye mukabelede bulunan ve böylece sevgisiyle bir manto gibi bütün alemi bürüyen ve ümmeti üzerine titreyen şanlı Peygambere, aline ve eshabına sayısız selam ve en iyi dualar olsun! Sabah olunca, doğruca Kabe'nin yanına gitti ve Mi'rac'ını anlattı. Aklını kaçırmış deyip alay ettiler ve çok akıllı bildikleri Hz. Ebu Bekir'e gittiler: 'Sen, çok kere Kudüs'e gidip geldin; iyi bilirsin; Mekke'en Kudüs'e gidip gelmek ne keder zaman sürer?' diye sordular. 'İyi biliyorum, bir aydan fazla' dedi. Kafirler çok sevinip; yine alay ederek ve gülerek: 'Senin efendin bir gecede Kudüs'e gidip geldiğini söylüyor; artık iyice sapıttı!' diye gevelediklerinde,  Hz. Ebu Bekir; 'eğer O söylediyse inandım. Bir anda gidip gelmiştir' diyerek imanını ve 'sıddıklık' makamını izhar etti. Doğruca Resulullah aleyhisselama gelerek, Mi'rac'ını tebrik etti. Böylece; İslamiyet binası sağlam temeller üzerine atılmış oldu. Zira, Mi'rac'la kafirlerin kafirliği artırken; gerçek mü'minler belli olup onların da imanları kavileşip parladı. Ve yine böylece; mü'minler yek kalp, yek cihet oldular Bugün de aynı değil mi sevgili okuyucularım; Mi'rac'la zındıkların zındıklığı ve sapıkların sapıklığı artarken; mü'minlerin imanları tazelenip kuvvetlenmiyor mu?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.