Misak-ı Millî ruhu
11 Nisan 2013 01:00
Malum; Misak-ı Millî, Osmanlı Meclis-i Mebusan'ının, işgal altındaki İstanbul'da son kez toplanıp aldığı kararlar bütünüdür. Bu kararlar bütünü; devlet ve millet hayatımızda o kadar olmazsa olmazdır ki, adı bile 'Millî And'dır. Bu denli 'yemin'li kararları alan Osmanlı Meclisi dağıtılmış ve milletvekillerinin birçoğu, İngilizler tarafından Malta'ya sürgüne gönderilmişti.
Milletin azim ve kararlılığını yansıtan bu kararlarda; olmazsa olmaz sınırlar belirleniyor ve bu uğurda; milletin son ferdinin son nefesine kadar mücadele edeceği andı içiliyordu. Bu sınırların içinde Hatay vardır; Musul-Kerkük vardır; Batı Trakya vardır ve 12 Ada vardır.
Misak-ı Millî'nin gerekleri tam olarak yerine getirilemeden yeni devlet kuruluyor. Genç Türkiye Cumhuriyeti 1924 Anayasası ile şekilleniyor. Bu tarihe kadar Osmanlı'nın Teşkilat-ı Esasi (anayasa) ve Kurtuluş Savaşı sürecinde kabul edilen 1921anayasaları ile idare ediliyor.
1921 Anayasası'nda 'yargı' gücü de Meclis'in elindedir. 1924 Anayasası'nda yargı erki Meclis'ten alınarak bağımsızlaştırılır. 1924 Anayasası'nda "Devletin resmi dini İslam'dır" ibaresi 1928 yılında kaldırılır. Yine aynı tarihteki değişiklikle; Meclis'in görevleri arasında yer alan "ahkam-ı şer'iye"nin tenfizi (dinî hükümlerin yerine getirilmesi) hükmü anayasadan çıkarılmıştır.
1937 yılında yapılan değişiklikle de 'laiklik' ilkesi anayasaya konulmuştur.
Modernleşme adına tüm bu değişiklikler bir bir yapılabilirken; sınırlarımız dışında kalan ve ana yurda bağlanmak için sabırsızlıkla bekleyen yerlerden yalnızca Hatay ili, millî sınırlarımıza dahil edilebilmiştir.
Bugünkü dünyada sınırların değişmesi; öyle ilhakla falan olmuyor; nüfuz sahasına almakla oluyor. Bunun da yolu; güçlü ekonomiden ve baskın kültüre sahip olmaktan geçiyor.
Son bir asırda dünyamız, iki büyük parsellenmeye ve paylaşılmaya sahne oldu. Özellikle Orta Doğu ve İslam coğrafyasında bir üçüncü parselleşmeye şahit olacağız.
Bizim yapmamız gereken ise; içeride kardeşliğimizi yeniden tesis edip, gücümüzü birleştirmek ve eskiden sahip olduğumuz nüfuz sahalarımızda yeniden söz sahibi olmak. Yani oraların insan ve topraklarını; İngiliz'in Fransız'ın vb. insafsızlığına terk etmemek.
Bugün Kürtler, yarın Araplar; daha ertesi gün başkaları kapımıza gelecek ve bizden, kendileriyle birlikte hareket etmemizi isteyecekler. Bu hali biz istemesek de; sahip olduğumuz ortak tarihimiz ve ortak coğrafyamız zorluyor ve zorlayacak.
Bundan dolayıdır ki, bir asır önce, milletçe yapmış olduğumuz yemini bir hatırlatalım dedik. Ve, nerede yanlış, nerede doğru yaptığımızı ve neleri unutup, neleri göz ardı ettiğimize bir kere daha bakalım istedik!